Lilypie Second Birthday tickers

30 Eylül 2010 Perşembe

Sling sen bizim herşeyimizsin!!




İlk nasıl keşfettim hatırlamıyorum ama muhtemelen blogcuannenin sitesinde gördüm. Önceleri çok emin olamadım bebekler içinde rahat mı, omurga gelişimini nasıl etkiler ama hakkında okudukça bebeğe ne kadar iyi geldiğini, anne kucağında hissiyatıyla bebeği rahatlattığını, gaz ağrısına iyi geldiğini, kangurular bebeğin tüm ağırlığını kalçaya yükleyip ilerisi için rahatsızlık oluşturabilecekken slinglerde böyle bir sorun olmadığını öğrendim. Önce ring sling adındaki şu fotoğrafta görülen kırmızı çeşidini aldık.

Sonra ise wrap sling adındaki şu yeşilini. Ring slingi daha çok yenidoğanlarda önerirlerken, wrap sling daha ilerki yaşlar için daha çok tercih ediliyormuş. O kadar rahat ki bunları kullanması anlatamam. Bebeğinizi kendinize en yakın şekilde taşırken bir yandan da iki elinizi birden kullanabiliyorsunuz. Ağırlık da çok dengeli dağıldığından omuz, bel ağrısı yaşanmıyor öyle kucakta taşır gibi.  Biz çok rahat ediyoruz size de tavsiye ederiz.

Daha detaylı bilgi için; http://blogcuanne.com/2010/08/17/ooo-piti-piti-hangi-sling-daha-iyi/
Devamını Oku »

28 Eylül 2010 Salı

Emzirmek ya da emzirememek bütün mesele bu değilmiş...

Hayatta neyi çok istesem, dünyanın en kolay işi bile olsa bin türlü zorluk çıkar benim karşıma genelde. Emzirme de böyle oldu. Taa yıllar öncesinde, bebek sahibi olmak gündemimde yokken bile, yıllardır bana zulüm olmuş göğüslerimi küçültmememdeki tek sebep, “yarın bir gün çocuk sahibi olmak istersem, anne sütü içmesi lazım, emmesi lazım, o yüzden sabret dokunma” diye düşünmemken, “6 ay değil en az bir, bir buçuk yıl emzirmek lazım” diye düşünürken, bu kadar önemsediğim bir şeyken, anca bu kadar burnumdan gelebilirdi bu emzirme olayı.

Aze Çınar ilk doğduğu andan itibaren başladı em-eme-me çilemiz. Meme büyük, bebek küçük bir türlü başedip ememedi. Hemşireler bile bir süre sonra pes ettiler. (Kilosu 3320 idi) Eve çıktığımızda, Ayşen şu silikon uçtan getirdi. Onunla emzirmeye başladım. Ama ona rağmen nasıl bir acı, nasıl bir acı anlatamam. Aralarda onsuz emzirmeyi deniyorum, arada bebeğin meme ucunu tutabildiği zamanlardaki acı ise çok daha fena. Bir süre sonra sütü şu pompayla sağıp (çok can yakıyor, şimdi olsa ondan almam) kaşıkla vermeye başladık. Sanmayın ki sağmaya başlayınca acı bitmiş olsun. Yok, o da gayet hallice acıtıyor insanın canını. Sağıyoruz, sonra bir saat süren tek tek kaşıkla verme süreci başlıyor. Haliyle Aze Çınar'ın her öğünü ayrı zorluk oluyor. Hem onun için hem bizim için... Kilosu 3510 oldu 1. ay dolduğunda.

Sonra böyle devam edersek memeyi çok zorlamayacak, kaşığı tercih edecek diye kaşığı kestik. Silikon Uç ile sürekli emzirmeye başladım. Ama o kadar gerilimli ve zordu ki anlatamam. Savaş her “Acıktı galiba.” dediğinde acayip öfkeleniyordum ona. Çünkü bu söylediği bana “Hadi işkencene başla.” demekti o an benim için. Mümkün mertebe emzirme aralarını açmaya çalışsam da vaktini çok da geçirmeden, ağlaya ağlaya (mecazen değil, cidden), dudaklarımı ısırıp yara yapa yapa, memeler kanaya kanaya emziriyordum. Bir yandan da küfrediyordum “Niye ben?” diye. Sonra öğrendim ki annelerin yüzde 80-90'ına yakını yaşıyordu bunları. Kimisininki 3 gün kimisininki 3 ay sürüyordu ama tamamına yakını yaşıyordu. Emziren anneler mail grubunda anlatılanlardan öğrendim. Anne olan ama daha önce hiç bunları konuşmadığımız kadınlardan öğrendim ve bir kez daha lanet ettim kadınların yaşadığı doğum-hamilelik-cinsellik gibi emzirmenin de yalan yanlış, eksik bilgilerle bilincimize eklenmiş oluşuna.Bİr kişi de söyleseydi be arkadaş "Hazırla kendini, emzirmek zor bir süreç. Ne bileyim krem falan sür" deseydi. Yemin ediyorum ki böyle bir emzirme sürecini yaşamaktansa on kez doğurmayı tercih ederim!

Sonra silikon ucu da bırakmanın vakti geldi. Hem sağlıklı değildi hem de bebek yeterince çok ve hızlı içemiyordu onunla. Bıraktım. Acı derecem 5 katına çıktı. 1,5 yıl emzireyim diyen ben “6 ayın dolmasına ne çok var allahım” diye gün sayar hale geldim. Ve sonra geçtiğimiz çarşamba (22 Eylül) günü doktora gittik kontrole. Kızımın kilosu 3240 çıktı!! Değil kilo almak, öyle vermişti ki doğum kilosunun bile altına düşmüştü kızımın kilosu. Biz sürekli görmekten herhalde hiç farketmemişiz. Zayıf olduğunu görüyorduk tabi ama boyu 54 cm olduğundan boyu hızlı uzuyor, o yüzden kilosunu göstermiyor herhalde diyorduk. Şok olduk. Günlerdir çocuğumuzu aç bırakıyor olduğumuz gerçeği bizi mahfetti. Doktor mama dedi. Artık itiraz edemedik. Eve gidince bir kez daha direndim. Mama vermeden, hem sağıp hem emzirmeye kastım. Olmadı. Hem canım çok acıdı hem de sütüm çok azalmıştı.

1 günlük direnişin ardından perşembe günü mamaya başladık. Çocuk o kadar aç kalmış ki, delirmiş gibi yedi. O halini görüp de ağlamamak mümkün değildi. Mama + Anne sütü şeklinde oluştu beslenmesi. Perşembe 15.00'den Cumartesi 09.00'a kadar geçen sürede, yani 42 saatte tam 240 gr. Alarak 3480 gr. Oldu Aze Çınar. Cumartesi yapılan tahlillerde mikrop çıktı kakasından. Daha kilosuna sevinemeden bu sefer buna üzüldük. O gece hem ben hem Aze halsiz, ağrılı ve ateşliydik. Buna rağmen Pazartesi yani dün kontrole gittiğimizde yine bir 260 gr aldı ve 3780 oldu. Yarın yine kaka tahlili yapılacak. Umuyoruz ki kullandığı ilaç işe yaramış ve iyileşmiş olsun.

Bu arada mama vermeye başladıktan sonra ben emzirmeyi bıraktım, direk sağıp veriyordum. Emzirme gerilimim olmadığından kızımla resmen sıfırdan ilişki kurdum. Onca gün içinde kızıma her baktığımda öncelikli hissiyatım “allahım her an acıkıp, canımı yakabilir.” gerilimi olduğundan neredeyse hiç o yoğun sevgi ve mutluluk halini yaşayamamışım. Geçtiğimiz perşembeden beri resmen insana döndüm. Bayrammış gibi geçiriyorum kızımla geçirdiğim anları. Hal böyle olunca, moralim düzelince o azalmış sütüm iki katına çıktı. Böylece kızımı minimum mama, maksimum anne sütü ile beslemeye başlamış olduk.

Ama bebek emmeyince yakında sütün sağmama rağmen azalma ihtimali, bebekler için emzirmenin sadece doyma değil duygusal yanının da olması gibi durumlar emzirmediğim için beni rahatsız etmeye devam ediyordu. Öte yandan Birkaç gündür memeler minimum acıyla o kadar rahat etmişti ki, yeniden o acıları yaşamayı düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. Erteleye erteleye bugüne geldik. Bu sabah artık nolursa olsun emzirmem lazım diyerek aldım Aze'yi kucağıma. Çocuğum 10 dakika uğraşıp debelense, dirense de bir türlü başaramadı emmeyi. Biberonun kolaylığına da alıştığından 2-3 çekmede beceremeyince sinirlenip ağlamaya başladı. 10 dakikanın sonunda daha fazla dayanamadım ağlamasına ve bıraktım. Bir sonraki öğününde tekrar denedim. Bu sefer başardı!! Daha da güzeli, canım o kadar az acıdı ki... Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Şimdi iki öğündür sorunsuz meme emip, üzerine mama yiyor bizim kaşık suratlı minik fare. Emmeyi iyice oturtup, kiosunu da toparlarsa belki mamayı kesip sırf memeyle bile devam edebiliriz.

Son söz olarak diyeceğim o ki; Evet anne sütü, evet emzirmek ama bizimki gibi durumlarda neredeyse çocuğun fiziksel, annenin ruhsal sağlığını tehlikeye atmak, verilen mamadan daha zararlı değil de ne??? Biz bunu farkedemeden 50 gün karşılıklı çile çektik. Her şeyin fanatizmi zararmış kardeş :p
Tüm bu süreçte hep “Geçecek” diyen emziren-anneler google mail grubuna ve sakinliğiyle, sakinleştirişi ve her an yanımızda oluşuyla bizim delirmemizi engelleyen Doktor Erdem Gönüllü'ye çok çok teşekkür ederiz.
Oh be.

Devamını Oku »

16 Eylül 2010 Perşembe

Mucizeye Alışmak

İnsan evladının her şeye kolaycacık alışmasına alışmıştım ama mucizelere de bu kadar kolay alışılacağını düşünmezdim. Daha bir yıl geçmedi içimde bir insanın varlığının şokunu yaşadığımdan bu yana. İçimde bir sırt, bir kol, iki göz oluşması, içimde iki kalbin birden atması çok acayip şeylerdi. Ama hayat hızlı akışıyla bu şokları sindirmeye izin vermeden “kanıksatıverdi” hemen. Yine hamileyken, çevremdeki anne kadınlara ve çocuklarına şaşkınlıkla bakardım; “Ulan nasıl sakin bu kadınlar böyle, nasıl normal normal bakıyorlar çocuklarına? İçlerinden çıktı o insanlar ayol, ben annemin içinden çıktım, ne kadar normal karşılıyorlar, nasıl normal karşılanabiliyor, aloooo dünya çok çılgın bir yer olm!!!!” fikriyatı içindeyken, benim içimdeki çıktığında bunu normalize etmem iki günü bulmadı. Hani “benimmmmm” çocuğum oluşu ile bir farklılığı hissediliyor elbette de daha iki ay önce benim karnımı tekmeleyen canlı olduğu şoku çoktan unutuldu. Çünkü dedim ya demin de hayat pek hızlı akıyor. O şoku yaşayıp sindirmeye zaman yok. Karnının doyması, boşaltımını iyi yapması, temizliği, sağlığı, uykusu gibi konuların düşünülmesi gerekiyor. Tüm bunlar düşünülürken gündelik hayatın sürmesi gerekiyor. Kişinin kendini dinlendirmesi gerekiyor...

Bazı bazı, kucağımda sallarken ve o bana dikkatli dikkatli bakıp, parmağımı sımsıkı yakalamışken hatırıma geliyor karnımdayken onunla konuşmalarım. Gözlerim yaşarıyor. Nasıl o zamanki mucizeye, doğum ve karşıma gelmesi mucizesine alıştıysam, bundan sonraki her gün de normalleşecek gitgide ve işte koca dünyanın sıradanlaşmasının bir parçası oluverdik gitti... Çok süper şeyler oluyor bu hayatta ve de olabilir daha fazlası, iş ki biz beyinlerimizi zapteden sıradanlığımızı yıkalım.

Benim minik farem, sen koca bir mucizesin ve umarım ben bunu hiç unutmam.  
Devamını Oku »

14 Eylül 2010 Salı

Kırkımız Çıktıııı!




Doğduk da kırkımız bile çıktı biz hala bir yazı bile yazamadık çocuklu olmak, anne olmak üzerine. Çok yoğunluktan ve yorgunluktan mı derseniz, aslında değil. İlk zamanlardaki panik, tecrübesizlik ve gelen giden yoğunluğunu atlattıktan sonra bir rutin oturttuk ve çok çok yoğun falan da değiliz. Ama şöyle bir şey oluyor; hiçbir şey yapacak isteğim olmuyor. Ana kucağında yanımda uyuduğunda bol bol onu izliyorum, beşiğine koymuşsam boş boş televizyon izlemek istiyorum. Bilgisayar başına gelmek bile zor bir mesele haline geliyor.

Neyse gelelim geçen kırk günün özetine; Hastaneden çıktık, eve geldik. Baya bir süre gelen giden, zaten evde kalan ev çok kalabalıktı. Yeni doğmuş evde kalabalık pek yorgunluk yaratabiliyor. Hele ki gelenlerden, sorulmamasına rağmen sürekli akıl verenler çok olunca. Emzirme ile ilgili sıkıntı yaşadık. Hala da tam çözdük sayılmaz aslında. Hatta şöyle söyleyebilirim; doğurmak kesinlikle emzirmekten daha kolay. Bu ayrı yazı konusu... Evet hal böyle olunca yorumlar gırla haliyle; “Aç bu çocuk...”, “Mamaya mı başlasanız?”, “Kaşıkla yedirin anne sütünü”, “Biberonla yedirin”... Memelerin kamusallaşması ve her gelenin siz emzirirken gelip dibinizde emzirme hadisesini izlemeyi kendinde hak görmesi ise ayrı mevzu. Gelip gelemeyeceğini sorarak gelen yakın arkadaşları tenzih ederim... Neyse, emmesi, giyinmesi, yediği, içtiği, yattığı bu kadar çok kişiye dert olunca stres de epeyce oluyor haliyle. E bir de lohusalık diye bir halt var tabi. Hormonlar feci çıldırıyor. Hamileliğin kat be kat fazlası. Ağlama krizleri, deli sinirlenmeler... Umuyoruz ki en azından bu kısım bitti artık.

Bunun dışında annelik-babalık işi Ayşen ve Erdem'in te baştan dediği gibi tamamen pratik ve alışma işiymiş. İlk başlarda “aha şimdi boğacağım kızı” derken tişört giydirirken, şimdi saniyede tak tak giydirip çıkarılabiliyorum, banyo yaptırırken panik olmaca bitti. Geceleri uykudan uyanma, acayip zamanlarda yeniden uykuya dalma kolaylaştı. Gaz çıkarma, alt değiştirme çocuk oyuncağı gibi oldu. Ama sanırım ne kadar zaman geçerse geçsin, sebepsiz yere ağladığında oluşan panik hali hiç bitmeyecek. Kemal Sunal filmleri gibi; Aze Çınar ağlıyor, sonra biz oturup ağlıyoruz.

Doktor kontrolleri için evden çıktık, 2-3 kere Metrocity'e gittik, Babayı iş yerinde ziyaret ettik, Bir kez de Erdem, Ayşen, Nisan ve Güney'i ziyaret ettik. Şunca süreçte eskilerin söylediği manasız gözüken pek çok şeyin bir alt yapısı olduğunu bizzat görsek de kırkını beklemeden epey gezdik. Yoksa delirebilirdik, Savo'yu da delirtebilirdik. Sling diye bir taşıma aracı keşfettik. Bir rahat ettik bir rahat ettik o kadar olur. Çanta gibi taşıdık kızımızı. 

Annem, Aylin, Gökay, Neşe, Gökşen, Aylin geceleri yanımızda oldular değişik vakitlerde, Geriye kalanlarda Savaş bolca izin alıp evdeydi. Genelde çektirdik yanımızdakilere, Aze Çınar'ı sevdirip Derya'nın kaprislerini affettirmeyi denedik.

Çok yedik, hiç kilo almadık. Emzirmek hakkaten çok kalori yakıyormuş sevinerek gözlemledik. Çok güldük, çok ağladık. Birbirimize alıştık. Anne Derya ile Baba Savaş birbirlerine alıştı. Bebek her uyuduğunda anne olmayan Derya ile Baba olmayan Savaş çıktı gizlendikleri yerlerden. İki hali sentezleyip, eski hallerini unutmadan, yeni özelliklere alışmayı denedik, umduk, deniyoruz.

Aze Çınar'ı izlemeyi dünyanın en eğlenceli işlerinden biri bildik. Elleri, kolları, burnu, gözleri, oynattığı her yeri, yapmaya başladığı her yeni şey, bizi tanımaya başlaması, emmek için ortalığı ayağa kaldırması, elleriyle parmaklarımızı sıkıca kavraması, gülümsemesi dünyanın en eğlenceli ve şahane şeyleri oldular.

Kendi kendimize söz vermiştik kör olmuş anne baba algısıyla “bizim çocuk çok güzel, çok zeki” sayıklamalarına girişmeyeceğiz kimseye diye. Sözümüzü tutup yalnızken fısıldıyoruz birbirimize. Nazara pek inandık, ne zaman "şu da şöyle" desek, o şeyin hemen bozulduğunu gördük. Dolayısıyla pek bir öz anlatıyoruz artık her şeyi. Maşallah en çok kullanılan kelimemiz oldu. 

Pek şeker bir ev arkadaşımız oldu. Yeni kankamız. Şimdiye kadarki arkadaşlarımız içinde en eğlencelisi ne yalan söyleyelim. En şekeri. Şu ana kadar iyi anlaşıyoruz. Bakalım kiraya ne zaman ortak olacak....  

Devamını Oku »

8 Eylül 2010 Çarşamba

Eski bir Hamileden Yeni Hamileye Tüyolar...

Eski bir Hamileden Yeni Hamileye Tüyolar...

  • Bol bol su için. Mümkünse en başından itibaren. Minimumda kilo alıp, ödem, varis hiçbirini yaşamadıysam en birinci sebebi günde en az 3-4 litre su içmemdi herhalde.
  • Mümkün mertebe çok okuyun. Hamileliğin aşamaları, doğum, diğer hamilelerin blogları... ne kadar çok şey bilirseniz o kadar iyi, güvende hissedersiniz kendinizi.
  • Tatlı seviyorsanız, ilk tercihinizin dondurma olmasına kasın. En az zararlı ve hatta kısmen faydalı tatlı.
  • Hamilelik boyunca mutlaka almanız gereken besinleri sevmiyorsanız, eş değerlerini bulun. Mesela; süt sevmiyorsanız meyveli, nesquikli süt, balık sevmiyorsanız, ceviz, semizotu gibi omega içeren muadillerini tüketin.
  • Şu emzirme için önerilen koltuklar sadece emzirme için değil, hamileliğin son günlerinde, rahat birkaç saat oturabilmek için de şahaneymiş. Öyle çok pahalısına da hacet yok. İkea'nınkiler gayet iş görüyor.
  • Herkesin hamileliğinin kendine has olduğunu, sizin herkesten “başka hamile” olduğunuzu sakın unutmayın. Başka bir hamilenin, gücü, kilosu, sağlığı, bebeğin kilosu, boyu vs hiçbir şeyle kendinizi ve bebeğinizi kıyaslamayın. Benzer şeyleri benzer zamanlarda yaşamayı beklemeyin.
  • Hamileliğin ilk anları birden çocuk sevgisiyle dolup taşmıyorsanız paniğe kapılmayın. Yalan o anlatılanlar, makul bir zaman gerekiyor her yeni şeye alışmamız için makul bir zaman gerektiği gibi.
  • Spor yapın, özellikle kol çalışın. Doğumdan sonra o bebeği sürekli taşımak, sallamak, gaz çıkarmak için güçlü kollara ihtiyacınız olacak.
  • Sancılarınız başladığında hastaneye gitmek için acele etmeyin. Ne kadar erken giderseniz o kadar zor, stresli bir doğum yaşarsınız.
  • Fotoğraf makinası, kamerayı unutmayın. Doğuma girecek olan eşiniz/arkadaşınıza yüz kere tekrar edin her anı çekmesini. O an unutmaya çok müsait bir an.
  • Blog yazın. Dert ettiğiniz bir çok şeyin yazdıktan sonra hafiflediğini göreceksiniz. Sizin gibi başkalarıyla tanışabileceksiniz. İnsan beyni çabuk unutuyor, yıllar sonra dönüp bakabileceğiniz, bugünleri hatırlayabileceğiniz bir günlük sahibi olmuş olacaksınız. Bebeğiniz büyüdüğünde ona süper bir hediye vermiş olacaksınız.
  • Hamileliğinizin son ayından itibaren göğüs uçlarınıza çatlak önleyici krem sürün. Yoksa çok çekersiniz emzirme esnasında. Yaşadım da söylüyorum. Krem önerim; Lansinoh.
  • Bebek alışverişi yaparken şu cafcaflı hastane çıkışlarına, bebek takımlarına kanmayın. 1 adet alın yeter. Çok kullanışsızlar. Onlar yerine bol bol çıtçıtlı badi ve uzun kollu tulumlardan alın. Uzun kollu ne alırsanız alın ellerinin istendiğinde eldiven olabilme özelliği taşımasına dikkat edin. Bebeler normal eldivenleri atıyorlar ellerinden.
    Mothercare'de 3 tanesini 56 liraya satıyorlar.
  • Doktorunuzu ve hastanenizi iyi seçin. Son pişmanlık fayda etmez.
  • Vallahi de billahi de normal doğum sezaryenden daha kolay.

Aklıma geldikçe eklerim ben daha.

Devamını Oku »

30 Eylül 2010 Perşembe

Sling sen bizim herşeyimizsin!!




İlk nasıl keşfettim hatırlamıyorum ama muhtemelen blogcuannenin sitesinde gördüm. Önceleri çok emin olamadım bebekler içinde rahat mı, omurga gelişimini nasıl etkiler ama hakkında okudukça bebeğe ne kadar iyi geldiğini, anne kucağında hissiyatıyla bebeği rahatlattığını, gaz ağrısına iyi geldiğini, kangurular bebeğin tüm ağırlığını kalçaya yükleyip ilerisi için rahatsızlık oluşturabilecekken slinglerde böyle bir sorun olmadığını öğrendim. Önce ring sling adındaki şu fotoğrafta görülen kırmızı çeşidini aldık.

Sonra ise wrap sling adındaki şu yeşilini. Ring slingi daha çok yenidoğanlarda önerirlerken, wrap sling daha ilerki yaşlar için daha çok tercih ediliyormuş. O kadar rahat ki bunları kullanması anlatamam. Bebeğinizi kendinize en yakın şekilde taşırken bir yandan da iki elinizi birden kullanabiliyorsunuz. Ağırlık da çok dengeli dağıldığından omuz, bel ağrısı yaşanmıyor öyle kucakta taşır gibi.  Biz çok rahat ediyoruz size de tavsiye ederiz.

Daha detaylı bilgi için; http://blogcuanne.com/2010/08/17/ooo-piti-piti-hangi-sling-daha-iyi/

28 Eylül 2010 Salı

Emzirmek ya da emzirememek bütün mesele bu değilmiş...

Hayatta neyi çok istesem, dünyanın en kolay işi bile olsa bin türlü zorluk çıkar benim karşıma genelde. Emzirme de böyle oldu. Taa yıllar öncesinde, bebek sahibi olmak gündemimde yokken bile, yıllardır bana zulüm olmuş göğüslerimi küçültmememdeki tek sebep, “yarın bir gün çocuk sahibi olmak istersem, anne sütü içmesi lazım, emmesi lazım, o yüzden sabret dokunma” diye düşünmemken, “6 ay değil en az bir, bir buçuk yıl emzirmek lazım” diye düşünürken, bu kadar önemsediğim bir şeyken, anca bu kadar burnumdan gelebilirdi bu emzirme olayı.

Aze Çınar ilk doğduğu andan itibaren başladı em-eme-me çilemiz. Meme büyük, bebek küçük bir türlü başedip ememedi. Hemşireler bile bir süre sonra pes ettiler. (Kilosu 3320 idi) Eve çıktığımızda, Ayşen şu silikon uçtan getirdi. Onunla emzirmeye başladım. Ama ona rağmen nasıl bir acı, nasıl bir acı anlatamam. Aralarda onsuz emzirmeyi deniyorum, arada bebeğin meme ucunu tutabildiği zamanlardaki acı ise çok daha fena. Bir süre sonra sütü şu pompayla sağıp (çok can yakıyor, şimdi olsa ondan almam) kaşıkla vermeye başladık. Sanmayın ki sağmaya başlayınca acı bitmiş olsun. Yok, o da gayet hallice acıtıyor insanın canını. Sağıyoruz, sonra bir saat süren tek tek kaşıkla verme süreci başlıyor. Haliyle Aze Çınar'ın her öğünü ayrı zorluk oluyor. Hem onun için hem bizim için... Kilosu 3510 oldu 1. ay dolduğunda.

Sonra böyle devam edersek memeyi çok zorlamayacak, kaşığı tercih edecek diye kaşığı kestik. Silikon Uç ile sürekli emzirmeye başladım. Ama o kadar gerilimli ve zordu ki anlatamam. Savaş her “Acıktı galiba.” dediğinde acayip öfkeleniyordum ona. Çünkü bu söylediği bana “Hadi işkencene başla.” demekti o an benim için. Mümkün mertebe emzirme aralarını açmaya çalışsam da vaktini çok da geçirmeden, ağlaya ağlaya (mecazen değil, cidden), dudaklarımı ısırıp yara yapa yapa, memeler kanaya kanaya emziriyordum. Bir yandan da küfrediyordum “Niye ben?” diye. Sonra öğrendim ki annelerin yüzde 80-90'ına yakını yaşıyordu bunları. Kimisininki 3 gün kimisininki 3 ay sürüyordu ama tamamına yakını yaşıyordu. Emziren anneler mail grubunda anlatılanlardan öğrendim. Anne olan ama daha önce hiç bunları konuşmadığımız kadınlardan öğrendim ve bir kez daha lanet ettim kadınların yaşadığı doğum-hamilelik-cinsellik gibi emzirmenin de yalan yanlış, eksik bilgilerle bilincimize eklenmiş oluşuna.Bİr kişi de söyleseydi be arkadaş "Hazırla kendini, emzirmek zor bir süreç. Ne bileyim krem falan sür" deseydi. Yemin ediyorum ki böyle bir emzirme sürecini yaşamaktansa on kez doğurmayı tercih ederim!

Sonra silikon ucu da bırakmanın vakti geldi. Hem sağlıklı değildi hem de bebek yeterince çok ve hızlı içemiyordu onunla. Bıraktım. Acı derecem 5 katına çıktı. 1,5 yıl emzireyim diyen ben “6 ayın dolmasına ne çok var allahım” diye gün sayar hale geldim. Ve sonra geçtiğimiz çarşamba (22 Eylül) günü doktora gittik kontrole. Kızımın kilosu 3240 çıktı!! Değil kilo almak, öyle vermişti ki doğum kilosunun bile altına düşmüştü kızımın kilosu. Biz sürekli görmekten herhalde hiç farketmemişiz. Zayıf olduğunu görüyorduk tabi ama boyu 54 cm olduğundan boyu hızlı uzuyor, o yüzden kilosunu göstermiyor herhalde diyorduk. Şok olduk. Günlerdir çocuğumuzu aç bırakıyor olduğumuz gerçeği bizi mahfetti. Doktor mama dedi. Artık itiraz edemedik. Eve gidince bir kez daha direndim. Mama vermeden, hem sağıp hem emzirmeye kastım. Olmadı. Hem canım çok acıdı hem de sütüm çok azalmıştı.

1 günlük direnişin ardından perşembe günü mamaya başladık. Çocuk o kadar aç kalmış ki, delirmiş gibi yedi. O halini görüp de ağlamamak mümkün değildi. Mama + Anne sütü şeklinde oluştu beslenmesi. Perşembe 15.00'den Cumartesi 09.00'a kadar geçen sürede, yani 42 saatte tam 240 gr. Alarak 3480 gr. Oldu Aze Çınar. Cumartesi yapılan tahlillerde mikrop çıktı kakasından. Daha kilosuna sevinemeden bu sefer buna üzüldük. O gece hem ben hem Aze halsiz, ağrılı ve ateşliydik. Buna rağmen Pazartesi yani dün kontrole gittiğimizde yine bir 260 gr aldı ve 3780 oldu. Yarın yine kaka tahlili yapılacak. Umuyoruz ki kullandığı ilaç işe yaramış ve iyileşmiş olsun.

Bu arada mama vermeye başladıktan sonra ben emzirmeyi bıraktım, direk sağıp veriyordum. Emzirme gerilimim olmadığından kızımla resmen sıfırdan ilişki kurdum. Onca gün içinde kızıma her baktığımda öncelikli hissiyatım “allahım her an acıkıp, canımı yakabilir.” gerilimi olduğundan neredeyse hiç o yoğun sevgi ve mutluluk halini yaşayamamışım. Geçtiğimiz perşembeden beri resmen insana döndüm. Bayrammış gibi geçiriyorum kızımla geçirdiğim anları. Hal böyle olunca, moralim düzelince o azalmış sütüm iki katına çıktı. Böylece kızımı minimum mama, maksimum anne sütü ile beslemeye başlamış olduk.

Ama bebek emmeyince yakında sütün sağmama rağmen azalma ihtimali, bebekler için emzirmenin sadece doyma değil duygusal yanının da olması gibi durumlar emzirmediğim için beni rahatsız etmeye devam ediyordu. Öte yandan Birkaç gündür memeler minimum acıyla o kadar rahat etmişti ki, yeniden o acıları yaşamayı düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyordu. Erteleye erteleye bugüne geldik. Bu sabah artık nolursa olsun emzirmem lazım diyerek aldım Aze'yi kucağıma. Çocuğum 10 dakika uğraşıp debelense, dirense de bir türlü başaramadı emmeyi. Biberonun kolaylığına da alıştığından 2-3 çekmede beceremeyince sinirlenip ağlamaya başladı. 10 dakikanın sonunda daha fazla dayanamadım ağlamasına ve bıraktım. Bir sonraki öğününde tekrar denedim. Bu sefer başardı!! Daha da güzeli, canım o kadar az acıdı ki... Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Şimdi iki öğündür sorunsuz meme emip, üzerine mama yiyor bizim kaşık suratlı minik fare. Emmeyi iyice oturtup, kiosunu da toparlarsa belki mamayı kesip sırf memeyle bile devam edebiliriz.

Son söz olarak diyeceğim o ki; Evet anne sütü, evet emzirmek ama bizimki gibi durumlarda neredeyse çocuğun fiziksel, annenin ruhsal sağlığını tehlikeye atmak, verilen mamadan daha zararlı değil de ne??? Biz bunu farkedemeden 50 gün karşılıklı çile çektik. Her şeyin fanatizmi zararmış kardeş :p
Tüm bu süreçte hep “Geçecek” diyen emziren-anneler google mail grubuna ve sakinliğiyle, sakinleştirişi ve her an yanımızda oluşuyla bizim delirmemizi engelleyen Doktor Erdem Gönüllü'ye çok çok teşekkür ederiz.
Oh be.

16 Eylül 2010 Perşembe

Mucizeye Alışmak

İnsan evladının her şeye kolaycacık alışmasına alışmıştım ama mucizelere de bu kadar kolay alışılacağını düşünmezdim. Daha bir yıl geçmedi içimde bir insanın varlığının şokunu yaşadığımdan bu yana. İçimde bir sırt, bir kol, iki göz oluşması, içimde iki kalbin birden atması çok acayip şeylerdi. Ama hayat hızlı akışıyla bu şokları sindirmeye izin vermeden “kanıksatıverdi” hemen. Yine hamileyken, çevremdeki anne kadınlara ve çocuklarına şaşkınlıkla bakardım; “Ulan nasıl sakin bu kadınlar böyle, nasıl normal normal bakıyorlar çocuklarına? İçlerinden çıktı o insanlar ayol, ben annemin içinden çıktım, ne kadar normal karşılıyorlar, nasıl normal karşılanabiliyor, aloooo dünya çok çılgın bir yer olm!!!!” fikriyatı içindeyken, benim içimdeki çıktığında bunu normalize etmem iki günü bulmadı. Hani “benimmmmm” çocuğum oluşu ile bir farklılığı hissediliyor elbette de daha iki ay önce benim karnımı tekmeleyen canlı olduğu şoku çoktan unutuldu. Çünkü dedim ya demin de hayat pek hızlı akıyor. O şoku yaşayıp sindirmeye zaman yok. Karnının doyması, boşaltımını iyi yapması, temizliği, sağlığı, uykusu gibi konuların düşünülmesi gerekiyor. Tüm bunlar düşünülürken gündelik hayatın sürmesi gerekiyor. Kişinin kendini dinlendirmesi gerekiyor...

Bazı bazı, kucağımda sallarken ve o bana dikkatli dikkatli bakıp, parmağımı sımsıkı yakalamışken hatırıma geliyor karnımdayken onunla konuşmalarım. Gözlerim yaşarıyor. Nasıl o zamanki mucizeye, doğum ve karşıma gelmesi mucizesine alıştıysam, bundan sonraki her gün de normalleşecek gitgide ve işte koca dünyanın sıradanlaşmasının bir parçası oluverdik gitti... Çok süper şeyler oluyor bu hayatta ve de olabilir daha fazlası, iş ki biz beyinlerimizi zapteden sıradanlığımızı yıkalım.

Benim minik farem, sen koca bir mucizesin ve umarım ben bunu hiç unutmam.  

14 Eylül 2010 Salı

Kırkımız Çıktıııı!




Doğduk da kırkımız bile çıktı biz hala bir yazı bile yazamadık çocuklu olmak, anne olmak üzerine. Çok yoğunluktan ve yorgunluktan mı derseniz, aslında değil. İlk zamanlardaki panik, tecrübesizlik ve gelen giden yoğunluğunu atlattıktan sonra bir rutin oturttuk ve çok çok yoğun falan da değiliz. Ama şöyle bir şey oluyor; hiçbir şey yapacak isteğim olmuyor. Ana kucağında yanımda uyuduğunda bol bol onu izliyorum, beşiğine koymuşsam boş boş televizyon izlemek istiyorum. Bilgisayar başına gelmek bile zor bir mesele haline geliyor.

Neyse gelelim geçen kırk günün özetine; Hastaneden çıktık, eve geldik. Baya bir süre gelen giden, zaten evde kalan ev çok kalabalıktı. Yeni doğmuş evde kalabalık pek yorgunluk yaratabiliyor. Hele ki gelenlerden, sorulmamasına rağmen sürekli akıl verenler çok olunca. Emzirme ile ilgili sıkıntı yaşadık. Hala da tam çözdük sayılmaz aslında. Hatta şöyle söyleyebilirim; doğurmak kesinlikle emzirmekten daha kolay. Bu ayrı yazı konusu... Evet hal böyle olunca yorumlar gırla haliyle; “Aç bu çocuk...”, “Mamaya mı başlasanız?”, “Kaşıkla yedirin anne sütünü”, “Biberonla yedirin”... Memelerin kamusallaşması ve her gelenin siz emzirirken gelip dibinizde emzirme hadisesini izlemeyi kendinde hak görmesi ise ayrı mevzu. Gelip gelemeyeceğini sorarak gelen yakın arkadaşları tenzih ederim... Neyse, emmesi, giyinmesi, yediği, içtiği, yattığı bu kadar çok kişiye dert olunca stres de epeyce oluyor haliyle. E bir de lohusalık diye bir halt var tabi. Hormonlar feci çıldırıyor. Hamileliğin kat be kat fazlası. Ağlama krizleri, deli sinirlenmeler... Umuyoruz ki en azından bu kısım bitti artık.

Bunun dışında annelik-babalık işi Ayşen ve Erdem'in te baştan dediği gibi tamamen pratik ve alışma işiymiş. İlk başlarda “aha şimdi boğacağım kızı” derken tişört giydirirken, şimdi saniyede tak tak giydirip çıkarılabiliyorum, banyo yaptırırken panik olmaca bitti. Geceleri uykudan uyanma, acayip zamanlarda yeniden uykuya dalma kolaylaştı. Gaz çıkarma, alt değiştirme çocuk oyuncağı gibi oldu. Ama sanırım ne kadar zaman geçerse geçsin, sebepsiz yere ağladığında oluşan panik hali hiç bitmeyecek. Kemal Sunal filmleri gibi; Aze Çınar ağlıyor, sonra biz oturup ağlıyoruz.

Doktor kontrolleri için evden çıktık, 2-3 kere Metrocity'e gittik, Babayı iş yerinde ziyaret ettik, Bir kez de Erdem, Ayşen, Nisan ve Güney'i ziyaret ettik. Şunca süreçte eskilerin söylediği manasız gözüken pek çok şeyin bir alt yapısı olduğunu bizzat görsek de kırkını beklemeden epey gezdik. Yoksa delirebilirdik, Savo'yu da delirtebilirdik. Sling diye bir taşıma aracı keşfettik. Bir rahat ettik bir rahat ettik o kadar olur. Çanta gibi taşıdık kızımızı. 

Annem, Aylin, Gökay, Neşe, Gökşen, Aylin geceleri yanımızda oldular değişik vakitlerde, Geriye kalanlarda Savaş bolca izin alıp evdeydi. Genelde çektirdik yanımızdakilere, Aze Çınar'ı sevdirip Derya'nın kaprislerini affettirmeyi denedik.

Çok yedik, hiç kilo almadık. Emzirmek hakkaten çok kalori yakıyormuş sevinerek gözlemledik. Çok güldük, çok ağladık. Birbirimize alıştık. Anne Derya ile Baba Savaş birbirlerine alıştı. Bebek her uyuduğunda anne olmayan Derya ile Baba olmayan Savaş çıktı gizlendikleri yerlerden. İki hali sentezleyip, eski hallerini unutmadan, yeni özelliklere alışmayı denedik, umduk, deniyoruz.

Aze Çınar'ı izlemeyi dünyanın en eğlenceli işlerinden biri bildik. Elleri, kolları, burnu, gözleri, oynattığı her yeri, yapmaya başladığı her yeni şey, bizi tanımaya başlaması, emmek için ortalığı ayağa kaldırması, elleriyle parmaklarımızı sıkıca kavraması, gülümsemesi dünyanın en eğlenceli ve şahane şeyleri oldular.

Kendi kendimize söz vermiştik kör olmuş anne baba algısıyla “bizim çocuk çok güzel, çok zeki” sayıklamalarına girişmeyeceğiz kimseye diye. Sözümüzü tutup yalnızken fısıldıyoruz birbirimize. Nazara pek inandık, ne zaman "şu da şöyle" desek, o şeyin hemen bozulduğunu gördük. Dolayısıyla pek bir öz anlatıyoruz artık her şeyi. Maşallah en çok kullanılan kelimemiz oldu. 

Pek şeker bir ev arkadaşımız oldu. Yeni kankamız. Şimdiye kadarki arkadaşlarımız içinde en eğlencelisi ne yalan söyleyelim. En şekeri. Şu ana kadar iyi anlaşıyoruz. Bakalım kiraya ne zaman ortak olacak....  

8 Eylül 2010 Çarşamba

Eski bir Hamileden Yeni Hamileye Tüyolar...

Eski bir Hamileden Yeni Hamileye Tüyolar...

  • Bol bol su için. Mümkünse en başından itibaren. Minimumda kilo alıp, ödem, varis hiçbirini yaşamadıysam en birinci sebebi günde en az 3-4 litre su içmemdi herhalde.
  • Mümkün mertebe çok okuyun. Hamileliğin aşamaları, doğum, diğer hamilelerin blogları... ne kadar çok şey bilirseniz o kadar iyi, güvende hissedersiniz kendinizi.
  • Tatlı seviyorsanız, ilk tercihinizin dondurma olmasına kasın. En az zararlı ve hatta kısmen faydalı tatlı.
  • Hamilelik boyunca mutlaka almanız gereken besinleri sevmiyorsanız, eş değerlerini bulun. Mesela; süt sevmiyorsanız meyveli, nesquikli süt, balık sevmiyorsanız, ceviz, semizotu gibi omega içeren muadillerini tüketin.
  • Şu emzirme için önerilen koltuklar sadece emzirme için değil, hamileliğin son günlerinde, rahat birkaç saat oturabilmek için de şahaneymiş. Öyle çok pahalısına da hacet yok. İkea'nınkiler gayet iş görüyor.
  • Herkesin hamileliğinin kendine has olduğunu, sizin herkesten “başka hamile” olduğunuzu sakın unutmayın. Başka bir hamilenin, gücü, kilosu, sağlığı, bebeğin kilosu, boyu vs hiçbir şeyle kendinizi ve bebeğinizi kıyaslamayın. Benzer şeyleri benzer zamanlarda yaşamayı beklemeyin.
  • Hamileliğin ilk anları birden çocuk sevgisiyle dolup taşmıyorsanız paniğe kapılmayın. Yalan o anlatılanlar, makul bir zaman gerekiyor her yeni şeye alışmamız için makul bir zaman gerektiği gibi.
  • Spor yapın, özellikle kol çalışın. Doğumdan sonra o bebeği sürekli taşımak, sallamak, gaz çıkarmak için güçlü kollara ihtiyacınız olacak.
  • Sancılarınız başladığında hastaneye gitmek için acele etmeyin. Ne kadar erken giderseniz o kadar zor, stresli bir doğum yaşarsınız.
  • Fotoğraf makinası, kamerayı unutmayın. Doğuma girecek olan eşiniz/arkadaşınıza yüz kere tekrar edin her anı çekmesini. O an unutmaya çok müsait bir an.
  • Blog yazın. Dert ettiğiniz bir çok şeyin yazdıktan sonra hafiflediğini göreceksiniz. Sizin gibi başkalarıyla tanışabileceksiniz. İnsan beyni çabuk unutuyor, yıllar sonra dönüp bakabileceğiniz, bugünleri hatırlayabileceğiniz bir günlük sahibi olmuş olacaksınız. Bebeğiniz büyüdüğünde ona süper bir hediye vermiş olacaksınız.
  • Hamileliğinizin son ayından itibaren göğüs uçlarınıza çatlak önleyici krem sürün. Yoksa çok çekersiniz emzirme esnasında. Yaşadım da söylüyorum. Krem önerim; Lansinoh.
  • Bebek alışverişi yaparken şu cafcaflı hastane çıkışlarına, bebek takımlarına kanmayın. 1 adet alın yeter. Çok kullanışsızlar. Onlar yerine bol bol çıtçıtlı badi ve uzun kollu tulumlardan alın. Uzun kollu ne alırsanız alın ellerinin istendiğinde eldiven olabilme özelliği taşımasına dikkat edin. Bebeler normal eldivenleri atıyorlar ellerinden.
    Mothercare'de 3 tanesini 56 liraya satıyorlar.
  • Doktorunuzu ve hastanenizi iyi seçin. Son pişmanlık fayda etmez.
  • Vallahi de billahi de normal doğum sezaryenden daha kolay.

Aklıma geldikçe eklerim ben daha.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...