Lilypie Second Birthday tickers

29 Haziran 2011 Çarşamba

Tatile giderken alınacaklar...

Bizim için olmazsa olmazlar şöyleydi;

- Emzik (Aze sadece uykuya geçerken kullanıyor. O olmadan da uyuyabilir belki ama tatil tatil riske atmaya gerek yoktu tabi.), Emzik kabı
- Emzik zinciri (Kumda vs emzik düşse iyi olmaz.)
- Biberon (sabah ve gece mama alıyor sadece Aze ama onlar da olmazsa olmaz.)
- Haliyle mama, kahvaltıda veriyorsanız ıhlamur, pekmez, ceviz gibi herhangi bir yerde bulamama ihtimaliniz olan şeyleri alsanız iyi olur.
- Tahta/silikon vs kaşık
- Ne olur ne olmaz hazır bebe çorbası-yemeği. Meyvesine gerek yok en kötü tatil yerinde bile meyve bol.
- Ateş düşürücü - Ağrı kesici - Öksürük şurubu - Ateş ölçer - Prebiyotik - Diş Jeli, Serum fizyolojik - Demir-D vitamini'nden oluşan bir sağlık çantası.
- Suluk
- Bez, pişik kremi, şampuan, lif, bebe yağı, ıslak mendil, en zararsızından bebe güneş kremi (biz trukid aldık), tırnak makası
- Bebek arabası ( O yükü sürekli taşımak zor gibi gelse de toplam kar-zarar hesabında kesin lazım. Yani en azından bizim gibi, bebekleri arabasında çok rahat uyuyan aileler için. Kumsalda, Restorantta, havuzda her yerde arabasında uyudu Aze)
- 2 Battaniye
- 10 adet kadar kolsuz çıtçıtlı badi, pijama, tulum, elbise, pantolon, ne olur ne olmaz kilotlu çorap, normal çorap, hırka, yelek, mont, ayakkabı,
- Önlük
- Bir iki oyuncak, kitap, kumsal için kova, kürek, deniz-havuz için bebe simidi, bebe botu
- Mayo - Havlu - Şapka
Devamını Oku »

24 Haziran 2011 Cuma

Tatil'in anne olmayan yanı... (Tatil 5)

Peki, Aze bu kadar şahane ve uyumlu, tatil yeri süper de eski tatillerle arasında hiç mi fark yok? Hiç mi özlenen yanı yok? Hiç olmaz mı sevgili okur hiç olmaz mı...


Bir kere Savaş'la oybirliğiyle kabul ettiğimiz en birinci fark sabah istediğin kadar uyuma özgürlüğü! Bebek olunca el mecbur o kalktığında kalkmak zorundasın. E mutfağın yanında olmadığından biri mamayı yapmak üzere kalınan yerin mutfağına giderken diğeri kendini yataktan aşağı atmaya çalışan bebeği oyalamalı. Dolayısıyla evde yaptığımız gibi bir sıra pek mümkün olmuyor. Sonrasında istediğin saatte uyuyabilirsin evet ama istediğin saatte uyanma lüksün yok işte.

İkincisi günü sen değil bebek belirliyor. Mama saati, alt değiştirme rutini, güneşin etkisi, yatma vakti derken tüm gün bebek yönlendirmesiyle geçiyor. Tatilin en önemli yanından biri olan saatten azade, tüm rutinlerden arınıp istediğince takılma kısmı böylece fos oluyor. Bunu biraz nöbetle, sırayla yapmaya çalıştık ama özünde var işte böyle bir yanı.

Üçüncüsü biraz kaldığımız yerle ilgiliydi. Gündüz uykularını yanımızda yapmasını sağladık, gece için de sağlardık ama gece çok sivrisinek olduğundan odada yatırdık. E haliyle biz de 22.00'den sonrayı odada geçirdik. Şimdi anlatacağım tek örnek zaten yeterince anlatıyor bebekli tatilin getirisini;
Geceleri genelde indirdiğimiz dizileri, filmleri izledik kaldığımız yerin verandasında. Sineklere rağmen Aze Çınar uyanmasın diye. Epey House izledik mesela. Pazartesi gecesi de Behzat Ç.'nin son bölümünü izlerken laptop'ın şarjı biteyazdı. Hop odaya girdik ama sabredemedik dolmasını. Girdik banyoya, taktık fişe, oturduk küvetin kenarına, 20 dakika tuvalette dizi izledik!!


Dördüncüsü ve en önemlilerinden bir tanesi romantizm ve cinsel hayat tabi ki çocuksuzkenki tatiller gibi olamıyor. Ve fakat yaratıcılık gelişiyor bu sayede!


Ama ikisinin de yeri ayrı be arkadaş. O ilk suya girerkenki hali, sımsıkı sarılması, yürümeye çalışması, uyumlu halleri.... Yani deseler ki zamanı iki yıl geri alacağız istemezsen yapma Aze'yi,  yine yaparım yine yaparım (Ama mümkünse bu seferden çıkardığım dersler de olsun aklımdaki bir sürü kişiyi baştan uzaklaştırayım hayattan da daha mutlu geçireyim o süreci.)


Hee ama mümkünse Aze varken onu bir yerlere satıp sevgiliyle başbaşa bir daha tatile de hayır demem tabi.

Bir dahaki yazıya: Bebekli tatilde neleri kesin almalı











Devamını Oku »

23 Haziran 2011 Perşembe

Tatil 4 : Kuştur

Evet efenim, geldik otel değerlendirme yazımıza, zira çok fazla yorum bekleyen var. Biz de çocuklu tatil seçimimizi tecrübeleri dinleyerek yapmıştık, şimdi de biz yorumlarımızı yapalım işe yaraması umuduyla.

Kuştur Club Holiday Village adıyla maruf mekanımız Kuşadası girişinde bulunuyor hemen. Çocuk-bebek dostu olmasıyla meşhur, zaten yüzlerce otel müşterisinin yüzde 80'i çocuklu, yüzde 5'i hamileydi. Bu sıfatı çoklukla hakediyor tatil köyü. Gak dedik biberonda su kaynattılar guk dedik yağsız tuzsuz sebze çorbası hazırladılar Aze'ye. Restorantlar zaten mama sandalyesi dolu. Sebze meyve gırla. Odalara park yatak koyuyorlar. Ve her şeyden önce: Yemyeşil! 170bin metrekare yeşil alanda bebekler-çocuklar yeşile, hayvana doyuyor. Her an önünüzden bir sincap geçebilir, minik kuş parkında bir tavuskuşu kuyruğunu olanca heybetiyle açabilir, bir köpek minicik kızınızdan kaçabilir, adına yakışır biçimde her yerde cıvıl cıvıl kuş sesleri size eşlik edebilir... Odalar desen (ben ev dedim tatil boyu hep) ya tek katlı, ya iki. Kocamanlar. Verandaları var. Gerçi konukların çoğu yeşile hiç basmamayı tercih etse de biz sık sık piknik moduna geçtik. Ben ısrarla hep yol yerine yeşile basıp geçtim. 



Mekanda iki ayrı yerde iki havuz var. Daha geride olanın adı sessiz havuz. Müthiş bir fikir dedim ilk duyduğumda. O bangır bangır müzik sesi olmadan, sakince yüzülebilecek bir alanı şahane akıl etmişler. Diğer havuzda ise animasyonlar, kaydıraklar vs var. Gerçekten çok iyi fikir. Ama bir iki sıkıntı var ki, sessiz havuzun en derin yeri 1.40. ve fazla sessizde kalmış sanırım ki çalışanlardan da pek ilgi görmemiş ve alt havuz kadar dikkatli temizlenmiyor. Şezlongların üstünde karıncalar var, şezlong yanlarında bardaklar falan. Yine de sık vakit geçirdik burada. Havuzlar çok temiz ve sürekli kendini temizliyor. 



Biz her şey dahil sistemi pek sevmeyiz Savaş'la. Hem bir yere hapsolmak iyi gelmez hem ye yat ye yat sağlıksız, bol kilolu bir hadise. Balayında annem göndermişti bizi bir otele 2003'te, sözde bol yıldızlı bir oteldi fakat yemekler berbattı. 2-3 yemeği farklı soslarla değiştirip değiştirip 20 yemek varmış izlenimi veriyorlardı. Otelin tamama yakını Rus'tu. Hallerinden memnunlardı. Ben iğrenç yemeklerinden yiyemeyip, her öğün tatlı yiyordum ve tatilden 6 kilo fazlayla dönmüştüm. Burada ise hem tatlılar süperdi hem yemekler a dostlar. Sadece 2 kilo ile dönüşüm Aze'ye ve bol yüzmeye bağlı bir mucize olsa gerek. Ben ömrümde böyle mutfak hiçbir restorantta, lokantada, otelde görmedim. O kadar çoktu ki çeşit saymakla sabahı bulurum ama inanın aklınıza gelebilecek her tür yemek vardı. Diyet mutfağından, çocuk menüsüne, ızgaralardan salatalara, İtalyan'dan, Çin'e, Kahvaltıdan, Tatlı çeşitlerine yüzlerce seçenek!!! Sadece 2 kilo inanın bir mucize! Köyde yemek ikramı olmayan hiçbir saat yok. Restoranda 07.00-10.00 Kahvaltı, 10.00-11.00 Geç kahvaltı, 11.00-17.00 arası köfte-patates-pizza-hamburger-salata vsden oluşan fastfood bir cafede, gözleme-ayran ilerde bir çadırda, 17.00 kek-börek-kurabiye çay saati bir yerde, tatlı saati başka bir yerde. 19.30 - 21.30 akşam yemeği 24.00 çorba-snack... Hiçbir şekilde "biter" sıkıntısı yok, "hımm nerede ne yesem" karar verememe sıkıntısı var. 


Biz animasyon işini de pek sevmeyiz Savo'yla. Eski otel maceramızda da pek alakadar olmamıştık. Şimdi de öyle oldu. 21.00'de çocuklar için disko var animatör ekibin yaptığı. Saat çok geç bence ama içerik güzel. Çocuklar çok eğleniyor. Aze'yi iki gün götürdük, ikisinde de pek eğlendi. Sonra 22.00'de büyüklere animasyon başlıyor amfi tiyatro dedikleri bir yerde. Ama hiç gitmedik. Havuz başındaki etkinlikler falan bile çok yıvış yıvış geliyor bize. 
Mekan çok büyük olduğundan animasyonun sesi vs hiç rahatsız etmiyor odanızdayken. Çocuk parkı var. Büyüklere spor salonu var ama onu da hiç kullanmadık. Hamam, sauna da öyle. 


Deniz çok güzel. Bazen dalgalı bazen çarşaf gibi. Biz iki halini de sevdiğimiz için çok keyif aldık. Fakat deniz kenarındaki şemsiyeleri hasır oduğu için epey güneş alıyordu. Bu yüzden de ya sabah erken ya da akşam 17.00 gibi gittik ki Aze güneşte kalmasın diye. Denizde, havuzda, sessiz havuzda, resepsiyon yanında barlar var. İçeceğinizi buz gibi alabiliyorsunuz istediğinizde. 
Ennnn bayıldığım özellik ise havlu servisi oldu. Kişi sayısı kadar havlu alıyorsunuz köye girerken. Sonra istediğiniz an ıslak, kirli havlunuzu verip, yeni yıkanmış, ütülenmiş havlunuzu alıyorsunuz hemen merkezi bir yerden. Odada zaten her gün yenilenen bembeyaz havlular var. Evden bir tane bile havlu almanıza gerek yok. Bileydik bavulumuzun yarısı boşalırdı. 



Gelelim olumsuz yanlarına; Sivrisinek çok fazla. Akşam olunca dışarıda durmak çok zor. Aze uyuduktan sonra balkonda film-dizi izledik ama biraz eziyetli oldu. demin dediğim gibi sessiz havuz biraz özensiz ve kirliydi. Su sığdı havuzda. Havuz barın erken kapanması iyi değildi. Tek barda yoğunluk oluyordu. Deniz kenarında hasır olmayan, güneş geçirmeyen şemsiye olmalıydı.


Valla başka da gelmiyor aklıma. Çok memnun kaldım Aze'li tatil odaklı olduğumdan.  Biz kızımızla ilk tatilimiz, steril olsun, rahat olsun sıkıntısız olsun istediğimizden kendimizi kasıp, aslında bütçemizin çok çok üstü olan bu yeri tercih ettik. Ben hayal kırıklığından korkuyordum açıkçası ama sağolsunlar bizi üzmediler. İç rahatlığıyla tavsiye ederiz. 
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. 
Devamını Oku »

19 Haziran 2011 Pazar

Tatil 3


Aze'ye minik bir bot aldık. İçine su koyunca da minnacık bir havuz olur diye düşündük. Bugün hem suya alışsın istediğimizden hem çocuk havuzunun sürekli kendini yenilediğini farkettiğimizden, Aze'yi havuza sokmama kararımızı bozduk, önce o minik botla koyduk. Çocukların varlığı biraz rahatlattı. Sonra hafif ıslattık, ardından suya soktuk. Yine sımsıkı sarıldı bana. Sonra ayağının yere değdiğini farketti. Elimizden tutup havuzun içinde koşar adım yürümeye başladı. Diğer çocukları kovaladı. Derken iyice oynamaya hatta kendini bırakıp ayaklarını çırpmaya başladı. En son ise elimizi bırakıp kendi durmaya çabaladı artist. Deniz kıvamına gelmiştir diye umuyorum. Yarın denizde aynı denemeyi yapacağız.

Aze bugün sincap, bolca kuş (bu anlamda adını hakediyor. Tastamam Kuştur!)
bolca çocuk gördü, her birinde delirdi. Akşam 21.00'de çocuk diskosunda ise ayrı delirdi. (Akşamın 21.00'inde çocuk etkinliği koymak nasıl bir mantık onu pek anlamadık ama...) Kucağımızdan fırlayıp çocukların arasına dalmak için elinden geleni yaptı. O esnada bir oyunun içinde olan çocuklar aralarına almayınca da çok sinirlendi yavru kuzu. Sonuç olarak bolca dans etti. Yalnız küçük bir sıkıntıyla, bugüne kadar maruz kalmasını önlesek de tatile giden her canlı gibi Serdar Ortaç tatmış oldu bizim fani de. Bolca eğlendi, yoruldu, temiz hava aldı. (Tatil köyü izlenimleri en sonra.)

Bizi soracak olursanız pek eğlendik, dinlendik biz de. Aze'nin yorgunlukları üzerine uzun uykular çekmesi dilediğimizce tatil geçirmemizi sağlıyor. Kitabımızı, gazetemizi okuyor, yüzüyor, fırsat bulup biriktirdiğimiz House'larımızı bile izliyoruz. Benim blog yazdığım anlar Savaş kaldığımız yerin verandasında içkisini içip sessizliğin ve temiz havanın tadını çıkarıyor. Burası öyle büyük bir yer ki amfi tiyatrosunda bangır bangır eğlence varken bizim kaldığımız minik evde ağustos böceklerinin sesi dışında ses yok. İstanbul'a dönüşü düşünmemeye çalışıyoruz. Fakat itiraf edeyim bir yandan da beklediğim iş olsun da yeniden o tempoya döneyim diye dört gözle bekliyorum. Savaş'ın deyişiyle “ruhum arıza” sanırım.
                                                             

İşte böyle sevgili blog ve sevgili blogun sevgili okuru. Böylesi bebekli tatil herkesin başına. Benjamin Button bebek herkesin başına.  

Devamını Oku »

17 Haziran 2011 Cuma

tatil 2

Bugün Ursula L. Quinn'in Atuan Mezarları'nı bitirdim. Yerdeniz serisinden. Kitapta bir ilk rahibeden sözediyor Ursula Teyze. Bu rahibe öldüğünde o gün doğan kız çocuğu bulunuyor, rahibenin yeniden o bedende doğduğuna inanılıyor. Çocuk 5 yaşına geldiğinde tapınak bölgesine alınıyor ve rahibenin bilgileri ona “hatırlatılıyor”. Bu çocuk “Arha” (Yutulmuş) o minik yaşta bile olgun. Bunları anlatıyorum çünkü Arha bana Aze'yi çağrıştırdı bugün. Bize (ben, Savaş, Vedat, Gökay vd) Aze hep minik bir yetişkin gibi geliyor. Doğduğundan beri bebek olduğu zamanlar o kadar az ki! Hep bir yetişkin tavrı içinde oldu minik kuzu. Zaten arıza çıkarmayan bir minikken hele ki ters zamanlarda özellikle bir sakinlik içinde olup bize hiç sıkıntı çıkarmadı. Yeni doğduğunda 7 hafta biz farketmezken aç kaldığında bile gıkı çıkmadı doğru dürüst. Hep bir yetinme halinde oldu. Çevreye, insanlara hep bir olgunlukla,araştıran, inceleyen bakışlarla baktı, yetişkin gibi güldü, konuşmaya çalıştı. Hiç bebek bilinçsizliğinde olmadı. Nadir arıza anlarında bile yetişkin edasıyla koydu tavrını miniğim. Ne kadar uğraşsam anlatamam tam ne dediğimi. Yaşayanlar biliyor. Bugün Gökay'la da telefonda tam bunları konuşmuşken, Arha'yı okuduğumda Azee'yi hatırlayıp gülümsedim. Çoğuncu kez dünyaya gelmiş yetişkin bir bilge doğurmuşum sanırım.

Tatile geldiğimizden beridir de böyle kuzu. Suya soktuğumuzda su soğuk gelse bile çığlık çığlığa ağlamak yerine “vevvevdevdevcevcev” mızır mızırdandı da ağlamaklı yine de bir kez olsun bebek gibi tepki vermedi. Konuştu bizimle resmen. “Lan anne olacak kadın soğuk lan üşüyorum olm çıkar la beni burdan” der gibi vızırdayıp durdu. Yok ben böyle kaba konuşurum da bebişim kibarlığını hiç bozmadı.

Denizden çıktıktan sonra çat uyudu ikişer saat dalga sesleri eşliğinde. Anne ile baba denizin, tatilin, kumun tadını çıkarsınlar diye düşündü kesin. Uyandıktan sonra da kuma koyunca “Bu ne yaa? Ne saçma iş, ne yapayım ben bunlarla?” der gibi baktı uzun uzun. Savaş yanında oynayınca “Öff üzmeyeyim şu tatlı adamı bari” deyip onun hatırına eşlik etti. 5 dakika sonra bıraktı. Yetişkin gibi çıktı şezlonguna oturdu. Bazen gülüşleri bile böyle oluyor. Valla bak öyle oluyor. “Karşımda maymunluk edip duruyorlar, üzülmesinler bari” diyerek numaradan gülüyor. Sonra elindeki uğraşı neyse ona geri dönüyor.










Yalnız biraz ilgi delisi olduğu kesin. Her geçen benle konuşsun, bana bayılsın, gülsün, ben de elimle selamlayayım onları derdinde. Yemekteyken falan çevredekilerden bakmayan olursa bir bozuluyor sormayın gitsin.

Uzunl lafın kısası, bebekle ilk tatil nasıl olacak endişe duyuyorken, benim minik Arha'm, canım Tenar'ım zerre sorun çıkarmadan geçirtiyor tatilimizi. Birlikte tatil yapılan nice yetişkinler bile onca arıza yaparken benim derya kuzum onlarca övgüyü hakediyor.  
Devamını Oku »

16 Haziran 2011 Perşembe

Derya Kuzusu Buuuuuuuuuu

Söz verdik, sözümüzü tuttuk. Buyrunuz fotolar:




















Devamını Oku »

15 Haziran 2011 Çarşamba

Aze tatilde, Aze sevgi taşıyor.

Sana bu satırları çok uzaktan yazıyorum sevgili blogum ve blogumun sevgili okuyucusu. Tee Kuşadası'ndan. Karanlık bir odadayım ve minik kumrum hemen yanımda yatıyor. Uyuyalı henüz 10 dakika ya oldu ya olmadı. Bir kaç gündür öyle sevişiyoruz ki, tatille ilgili farklı, detaylı bir yazı düşünüyor olmama rağmen, deminkinin de üzerine yazmadan duramadım. Öyle işveli öyle oyuncu oldu ki, öyle seviyor, kendini öyle sevdiriyor ki... Kaç gündür yan yana yatıyoruz ailecek. Önden uyutma görevi bende ama. Uzanıyorum yanına, yabancı yerde olduğumuz için kendi kendine uyumaya ara verdik, sarılıyor, elimi tutuyor yüzüne götürüyor. Dönüyor arkasını poposunu dayıyor karnıma, kafasını sokuyor koltuk altıma. Dalıyor. Biraz sonra yine kalkıyor beni görüp gülüyor, dönüyor elimin üstüne yatıyor... Her hareketi ayrı cennet.

Bugün denize soktuk. İlk önce yürüterek suya sokmak istedi Savaş. Haa bu arada artık elinden tutulduğunda çatır çatır yürüyor artık benim kızım. Ayağı suya değdiğinde korktu, mızırdandı. Kucağıma aldım, denizin içine yürüdüm. Biraz hık mık etse de çok ses çıkarmadı. Şarkı söyledim, ayağını ıslattım, ayağını soktum, dizine kadar soktum... Tam mızırdanıyordu, denizde çocuk gördü, heyecanlandı her zamanki gibi. Sevindi. Onlara doğru ilerlerken beline kadar girmiş oldu suya kucağımda. Biraz oynadı çocuklarla, karnına kadar çıkarınca suyu, nefesi kesildi panik oldu. Ağlamaya başladı, hiç zorlamadan çıkardım. Yarın iyice sokmayı düşünüyorum. Kumla ilk tecrübesinde de ilk önce bir kıllandı ama sonra oturdu oynadı baya. Sonra da gölgede arabasında uyudu güzel güzel dalga sesleri içinde.

Çok fotoğraf var ama ara kabloyu unutmuşum, kart için o araçlardan da var ama şimdi Aze'yi uyandırırım ararsam. Biliyorum fotoğraf bekleyeniniz çok, kekecim başta sen. Ama söz yarın ekleyeceğim.

İstanbul'u hiç özlemedik ne yalan söyleyeyim. Temiz havanın, hormonsuz doğal ürünlerin, devesinden, tavuskuşuna hayvanların içinde olmanın, siyasetten uzak olmanın, ailecek 7/24 yan yana olmanın tadını çıkarıyoruz. Neyse ki tatilimiz uzun. İyice tadını çıkaracağız. Bizi özleyin :))))
Devamını Oku »

9 Haziran 2011 Perşembe

Al oyna ver...

Daha kullanma fırsatı olmadı ama çok çok zekice buldum ben bu siteyi. Onca para vererek bir şeyler alıyorsun bebeğine, bebek iki gün heyecanlanıyor sonra atıyor bir kenara. Biz ya başkasına veriyoruz ya da ikinci el satıyoruz. Bu sitede ise istediğini seçip kiralıyorsun istediğin süre için, sonra uzata da biliyorsun satın da alabiliyorsun. Tatile gidek gelek, kullanıcam hemen.  Tavsiye ederim.

http://www.aloynaver.com
Devamını Oku »

7 Haziran 2011 Salı

Hayaller, yalanlar ve gerçekler...

AKP hükümetinin bilumum reklamı var görmüşsünüzdür, "Hayaldi gerçek oldu." sloganıyla, birbirinden yalan. Beni en çok gereni sağlıkla ilgili olan.
- Herkes istediği hastanede ücretsiz muayene olabiliyor.
   Gerçek: Özel hastanelerde ek epey para ödedikten sonra muayene olunabiliyor. Devlet hastanelerinde bile her muayene için 8 tl ödeniyor.
- Artık hastanelerde rehin kalınmıyor.
   Gerçek: Evet bunun yerine senet yapıp evinize haciz gönderiyorlar.
- Artık herkesin sigortası var.
   Gerçek: Hayır işsizlerin, primini ödeyemeyen esnafların, sigortasız çalıştırılan işçilerin sigortası yok.
- Sağlık sigortası primi ödeyemeyenlerin primini devlet ödeyecek.
   Gerçek: Asgari ücretin 3/1i kadar geliri olan herkes prim ödemek zorunda.
...
gibi onlarca yalan. Bu yalanların tamamını ve işin aslını Türk Tabibler Birliği'nin yazdığı Sağlıkta Hayaller Yalanlar ve Gerçekler  kitapçığının linkinde bulabilirsiniz.

Ben kuru bilgi değil, canlı yaşadığımı anlatmak istiyorum.
Ben ssk hastanelerinden, dvlet hastanelerinden nefret ederim. Çocukluğumda çok hasta olup oralardan kurtulamayışım, ilgisiz doktorlara muayene olabilmek için saatlerce kuyrukta bekleyişimiz, tahliller için yine sıra bekleyip sonra tahlillerin kaışması, "nasıl olur" deyince fırça atan çalışanlar, özel muayenehanesine gidince birden dünyanın en ilgili doktoru olan, tahlilleri falan da ssk hastanesinde yaptıran şerefsizler vesaire vesaire bu hiç sevmeyişimin sebepleri. Kolay kolay kimseden kendim için bir şey istemem ama eşime de anne babama da  ısrarla söylediğim bir şeydir: başıma bir şey gelirse ne olur özele götürün, gerekirse senet yapsınlar ben sonra öderim...
O derece yani....
Dolayısıyla da hamile kalınca fena olmayan, fiyatı da çok olmayan, normal doğumdan yana bir özel hastane arayışına girdik ve Özel Başkent Hastanesi'ni bulduk epey bir arayıştan sonra. Fakat hem hastane karşı yakada yani uzak olduğundan hem tahliller testler daha ucuz olsun diye evimizin dibindeki devlet hastanesine gittim bir kaç kez. İşte o bir kaç kez nefretim on katlara çıktı. Kişisel yazdığım bilumum can sıkıcı şeyi yazmayacağım. Hepinizin az çok malumudur durum. Beni kahreden şey doktorun kapısında sıra beklerken diğer hastalarla yaptığımız konuşmalardan öğrendiklerimdi.
Mahalleli hamile kadınlar folik asit denen şeyden habersizdi, doktorlar lütfedip kullanman gerek dememişlerdi. Geçtim ne işe yaradığını anlatmayı, özenli bir konuşmayı. Hamilelikte gerekli bir şeyi kullandırmamışlardı.
Bebeğin zeka ile ilgili bir hastalığının olup olmadığını yaklaşık olarak tahmin eden testlerden (ikili test, üçlü test) yapmamışlardı.
Şeker ölçümü yapmamışlardı.
Gebelikle ilgili hiç ama hiç bir şey anlatmamışlardı.
Muayene giren kadına ultrasonla bakıp, "giyin" deyip, bir şey yok, iyisiniz ikiniz de, deyip gönderiyorlardı sadece. Haa ultrason da sizin tersinizde, doktorun gördüğü bir yerde. "Bakabilir miyim" dediğinizde "Ne görüceksin bakıp, al karartı işte" yanıtı alıyorsunuz. Test istediğinizde, "hangi doktor istediyse bu testi onun hastanesinde yaptır parasını ver de" terbiyesizliğiyle karşılaşıyorsunuz, Diğerleri gibi sessiz kalmayıp kavga ettiğinizde ultrasonu da çeviriyor, testi de yaptırıyor eli mahkum. Ama diğer kadınlar bunların hepsinden mahrum. Kimbilir doğum aşamasında neler oluyor.

Bunların dışında içimi çok yakan başka bir şey ise kapıda kadınlarla konuşurken, benim çok şaşırdığımı görenlerden biri "Sen ilk kez mi geliyorsun?" dediğinde, refleksle "Yok yahu, bunlara gelinir mi? kanser eder bunlar sağlam insanı, özel hastaneye gidiyorum ben test için geldim buraya." deme hayvanlığım oldu. Üzerinden şunca zaman geçti, hala hatırladıkça kendimden utanırım.

Elbette devlet hastanelerinde, ssk hastanelerinde de işini gerektiği gibi yapan insan doktorlar vardır. Ancak benim denk geldiklerimin çoğu hep böyle karşındakinin insan olduğunu unutmuş, esas kendi insanlıktan çıkmış bu tip doktorlardı.

Herkes doktora gidip eşit şekilde tedavi olabiliyormuş....
Hayaldi bir de üstüne yalan oldu.
Devamını Oku »

29 Haziran 2011 Çarşamba

Tatile giderken alınacaklar...

Bizim için olmazsa olmazlar şöyleydi;

- Emzik (Aze sadece uykuya geçerken kullanıyor. O olmadan da uyuyabilir belki ama tatil tatil riske atmaya gerek yoktu tabi.), Emzik kabı
- Emzik zinciri (Kumda vs emzik düşse iyi olmaz.)
- Biberon (sabah ve gece mama alıyor sadece Aze ama onlar da olmazsa olmaz.)
- Haliyle mama, kahvaltıda veriyorsanız ıhlamur, pekmez, ceviz gibi herhangi bir yerde bulamama ihtimaliniz olan şeyleri alsanız iyi olur.
- Tahta/silikon vs kaşık
- Ne olur ne olmaz hazır bebe çorbası-yemeği. Meyvesine gerek yok en kötü tatil yerinde bile meyve bol.
- Ateş düşürücü - Ağrı kesici - Öksürük şurubu - Ateş ölçer - Prebiyotik - Diş Jeli, Serum fizyolojik - Demir-D vitamini'nden oluşan bir sağlık çantası.
- Suluk
- Bez, pişik kremi, şampuan, lif, bebe yağı, ıslak mendil, en zararsızından bebe güneş kremi (biz trukid aldık), tırnak makası
- Bebek arabası ( O yükü sürekli taşımak zor gibi gelse de toplam kar-zarar hesabında kesin lazım. Yani en azından bizim gibi, bebekleri arabasında çok rahat uyuyan aileler için. Kumsalda, Restorantta, havuzda her yerde arabasında uyudu Aze)
- 2 Battaniye
- 10 adet kadar kolsuz çıtçıtlı badi, pijama, tulum, elbise, pantolon, ne olur ne olmaz kilotlu çorap, normal çorap, hırka, yelek, mont, ayakkabı,
- Önlük
- Bir iki oyuncak, kitap, kumsal için kova, kürek, deniz-havuz için bebe simidi, bebe botu
- Mayo - Havlu - Şapka

24 Haziran 2011 Cuma

Tatil'in anne olmayan yanı... (Tatil 5)

Peki, Aze bu kadar şahane ve uyumlu, tatil yeri süper de eski tatillerle arasında hiç mi fark yok? Hiç mi özlenen yanı yok? Hiç olmaz mı sevgili okur hiç olmaz mı...


Bir kere Savaş'la oybirliğiyle kabul ettiğimiz en birinci fark sabah istediğin kadar uyuma özgürlüğü! Bebek olunca el mecbur o kalktığında kalkmak zorundasın. E mutfağın yanında olmadığından biri mamayı yapmak üzere kalınan yerin mutfağına giderken diğeri kendini yataktan aşağı atmaya çalışan bebeği oyalamalı. Dolayısıyla evde yaptığımız gibi bir sıra pek mümkün olmuyor. Sonrasında istediğin saatte uyuyabilirsin evet ama istediğin saatte uyanma lüksün yok işte.

İkincisi günü sen değil bebek belirliyor. Mama saati, alt değiştirme rutini, güneşin etkisi, yatma vakti derken tüm gün bebek yönlendirmesiyle geçiyor. Tatilin en önemli yanından biri olan saatten azade, tüm rutinlerden arınıp istediğince takılma kısmı böylece fos oluyor. Bunu biraz nöbetle, sırayla yapmaya çalıştık ama özünde var işte böyle bir yanı.

Üçüncüsü biraz kaldığımız yerle ilgiliydi. Gündüz uykularını yanımızda yapmasını sağladık, gece için de sağlardık ama gece çok sivrisinek olduğundan odada yatırdık. E haliyle biz de 22.00'den sonrayı odada geçirdik. Şimdi anlatacağım tek örnek zaten yeterince anlatıyor bebekli tatilin getirisini;
Geceleri genelde indirdiğimiz dizileri, filmleri izledik kaldığımız yerin verandasında. Sineklere rağmen Aze Çınar uyanmasın diye. Epey House izledik mesela. Pazartesi gecesi de Behzat Ç.'nin son bölümünü izlerken laptop'ın şarjı biteyazdı. Hop odaya girdik ama sabredemedik dolmasını. Girdik banyoya, taktık fişe, oturduk küvetin kenarına, 20 dakika tuvalette dizi izledik!!


Dördüncüsü ve en önemlilerinden bir tanesi romantizm ve cinsel hayat tabi ki çocuksuzkenki tatiller gibi olamıyor. Ve fakat yaratıcılık gelişiyor bu sayede!


Ama ikisinin de yeri ayrı be arkadaş. O ilk suya girerkenki hali, sımsıkı sarılması, yürümeye çalışması, uyumlu halleri.... Yani deseler ki zamanı iki yıl geri alacağız istemezsen yapma Aze'yi,  yine yaparım yine yaparım (Ama mümkünse bu seferden çıkardığım dersler de olsun aklımdaki bir sürü kişiyi baştan uzaklaştırayım hayattan da daha mutlu geçireyim o süreci.)


Hee ama mümkünse Aze varken onu bir yerlere satıp sevgiliyle başbaşa bir daha tatile de hayır demem tabi.

Bir dahaki yazıya: Bebekli tatilde neleri kesin almalı











23 Haziran 2011 Perşembe

Tatil 4 : Kuştur

Evet efenim, geldik otel değerlendirme yazımıza, zira çok fazla yorum bekleyen var. Biz de çocuklu tatil seçimimizi tecrübeleri dinleyerek yapmıştık, şimdi de biz yorumlarımızı yapalım işe yaraması umuduyla.

Kuştur Club Holiday Village adıyla maruf mekanımız Kuşadası girişinde bulunuyor hemen. Çocuk-bebek dostu olmasıyla meşhur, zaten yüzlerce otel müşterisinin yüzde 80'i çocuklu, yüzde 5'i hamileydi. Bu sıfatı çoklukla hakediyor tatil köyü. Gak dedik biberonda su kaynattılar guk dedik yağsız tuzsuz sebze çorbası hazırladılar Aze'ye. Restorantlar zaten mama sandalyesi dolu. Sebze meyve gırla. Odalara park yatak koyuyorlar. Ve her şeyden önce: Yemyeşil! 170bin metrekare yeşil alanda bebekler-çocuklar yeşile, hayvana doyuyor. Her an önünüzden bir sincap geçebilir, minik kuş parkında bir tavuskuşu kuyruğunu olanca heybetiyle açabilir, bir köpek minicik kızınızdan kaçabilir, adına yakışır biçimde her yerde cıvıl cıvıl kuş sesleri size eşlik edebilir... Odalar desen (ben ev dedim tatil boyu hep) ya tek katlı, ya iki. Kocamanlar. Verandaları var. Gerçi konukların çoğu yeşile hiç basmamayı tercih etse de biz sık sık piknik moduna geçtik. Ben ısrarla hep yol yerine yeşile basıp geçtim. 



Mekanda iki ayrı yerde iki havuz var. Daha geride olanın adı sessiz havuz. Müthiş bir fikir dedim ilk duyduğumda. O bangır bangır müzik sesi olmadan, sakince yüzülebilecek bir alanı şahane akıl etmişler. Diğer havuzda ise animasyonlar, kaydıraklar vs var. Gerçekten çok iyi fikir. Ama bir iki sıkıntı var ki, sessiz havuzun en derin yeri 1.40. ve fazla sessizde kalmış sanırım ki çalışanlardan da pek ilgi görmemiş ve alt havuz kadar dikkatli temizlenmiyor. Şezlongların üstünde karıncalar var, şezlong yanlarında bardaklar falan. Yine de sık vakit geçirdik burada. Havuzlar çok temiz ve sürekli kendini temizliyor. 



Biz her şey dahil sistemi pek sevmeyiz Savaş'la. Hem bir yere hapsolmak iyi gelmez hem ye yat ye yat sağlıksız, bol kilolu bir hadise. Balayında annem göndermişti bizi bir otele 2003'te, sözde bol yıldızlı bir oteldi fakat yemekler berbattı. 2-3 yemeği farklı soslarla değiştirip değiştirip 20 yemek varmış izlenimi veriyorlardı. Otelin tamama yakını Rus'tu. Hallerinden memnunlardı. Ben iğrenç yemeklerinden yiyemeyip, her öğün tatlı yiyordum ve tatilden 6 kilo fazlayla dönmüştüm. Burada ise hem tatlılar süperdi hem yemekler a dostlar. Sadece 2 kilo ile dönüşüm Aze'ye ve bol yüzmeye bağlı bir mucize olsa gerek. Ben ömrümde böyle mutfak hiçbir restorantta, lokantada, otelde görmedim. O kadar çoktu ki çeşit saymakla sabahı bulurum ama inanın aklınıza gelebilecek her tür yemek vardı. Diyet mutfağından, çocuk menüsüne, ızgaralardan salatalara, İtalyan'dan, Çin'e, Kahvaltıdan, Tatlı çeşitlerine yüzlerce seçenek!!! Sadece 2 kilo inanın bir mucize! Köyde yemek ikramı olmayan hiçbir saat yok. Restoranda 07.00-10.00 Kahvaltı, 10.00-11.00 Geç kahvaltı, 11.00-17.00 arası köfte-patates-pizza-hamburger-salata vsden oluşan fastfood bir cafede, gözleme-ayran ilerde bir çadırda, 17.00 kek-börek-kurabiye çay saati bir yerde, tatlı saati başka bir yerde. 19.30 - 21.30 akşam yemeği 24.00 çorba-snack... Hiçbir şekilde "biter" sıkıntısı yok, "hımm nerede ne yesem" karar verememe sıkıntısı var. 


Biz animasyon işini de pek sevmeyiz Savo'yla. Eski otel maceramızda da pek alakadar olmamıştık. Şimdi de öyle oldu. 21.00'de çocuklar için disko var animatör ekibin yaptığı. Saat çok geç bence ama içerik güzel. Çocuklar çok eğleniyor. Aze'yi iki gün götürdük, ikisinde de pek eğlendi. Sonra 22.00'de büyüklere animasyon başlıyor amfi tiyatro dedikleri bir yerde. Ama hiç gitmedik. Havuz başındaki etkinlikler falan bile çok yıvış yıvış geliyor bize. 
Mekan çok büyük olduğundan animasyonun sesi vs hiç rahatsız etmiyor odanızdayken. Çocuk parkı var. Büyüklere spor salonu var ama onu da hiç kullanmadık. Hamam, sauna da öyle. 


Deniz çok güzel. Bazen dalgalı bazen çarşaf gibi. Biz iki halini de sevdiğimiz için çok keyif aldık. Fakat deniz kenarındaki şemsiyeleri hasır oduğu için epey güneş alıyordu. Bu yüzden de ya sabah erken ya da akşam 17.00 gibi gittik ki Aze güneşte kalmasın diye. Denizde, havuzda, sessiz havuzda, resepsiyon yanında barlar var. İçeceğinizi buz gibi alabiliyorsunuz istediğinizde. 
Ennnn bayıldığım özellik ise havlu servisi oldu. Kişi sayısı kadar havlu alıyorsunuz köye girerken. Sonra istediğiniz an ıslak, kirli havlunuzu verip, yeni yıkanmış, ütülenmiş havlunuzu alıyorsunuz hemen merkezi bir yerden. Odada zaten her gün yenilenen bembeyaz havlular var. Evden bir tane bile havlu almanıza gerek yok. Bileydik bavulumuzun yarısı boşalırdı. 



Gelelim olumsuz yanlarına; Sivrisinek çok fazla. Akşam olunca dışarıda durmak çok zor. Aze uyuduktan sonra balkonda film-dizi izledik ama biraz eziyetli oldu. demin dediğim gibi sessiz havuz biraz özensiz ve kirliydi. Su sığdı havuzda. Havuz barın erken kapanması iyi değildi. Tek barda yoğunluk oluyordu. Deniz kenarında hasır olmayan, güneş geçirmeyen şemsiye olmalıydı.


Valla başka da gelmiyor aklıma. Çok memnun kaldım Aze'li tatil odaklı olduğumdan.  Biz kızımızla ilk tatilimiz, steril olsun, rahat olsun sıkıntısız olsun istediğimizden kendimizi kasıp, aslında bütçemizin çok çok üstü olan bu yeri tercih ettik. Ben hayal kırıklığından korkuyordum açıkçası ama sağolsunlar bizi üzmediler. İç rahatlığıyla tavsiye ederiz. 
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. 

19 Haziran 2011 Pazar

Tatil 3


Aze'ye minik bir bot aldık. İçine su koyunca da minnacık bir havuz olur diye düşündük. Bugün hem suya alışsın istediğimizden hem çocuk havuzunun sürekli kendini yenilediğini farkettiğimizden, Aze'yi havuza sokmama kararımızı bozduk, önce o minik botla koyduk. Çocukların varlığı biraz rahatlattı. Sonra hafif ıslattık, ardından suya soktuk. Yine sımsıkı sarıldı bana. Sonra ayağının yere değdiğini farketti. Elimizden tutup havuzun içinde koşar adım yürümeye başladı. Diğer çocukları kovaladı. Derken iyice oynamaya hatta kendini bırakıp ayaklarını çırpmaya başladı. En son ise elimizi bırakıp kendi durmaya çabaladı artist. Deniz kıvamına gelmiştir diye umuyorum. Yarın denizde aynı denemeyi yapacağız.

Aze bugün sincap, bolca kuş (bu anlamda adını hakediyor. Tastamam Kuştur!)
bolca çocuk gördü, her birinde delirdi. Akşam 21.00'de çocuk diskosunda ise ayrı delirdi. (Akşamın 21.00'inde çocuk etkinliği koymak nasıl bir mantık onu pek anlamadık ama...) Kucağımızdan fırlayıp çocukların arasına dalmak için elinden geleni yaptı. O esnada bir oyunun içinde olan çocuklar aralarına almayınca da çok sinirlendi yavru kuzu. Sonuç olarak bolca dans etti. Yalnız küçük bir sıkıntıyla, bugüne kadar maruz kalmasını önlesek de tatile giden her canlı gibi Serdar Ortaç tatmış oldu bizim fani de. Bolca eğlendi, yoruldu, temiz hava aldı. (Tatil köyü izlenimleri en sonra.)

Bizi soracak olursanız pek eğlendik, dinlendik biz de. Aze'nin yorgunlukları üzerine uzun uykular çekmesi dilediğimizce tatil geçirmemizi sağlıyor. Kitabımızı, gazetemizi okuyor, yüzüyor, fırsat bulup biriktirdiğimiz House'larımızı bile izliyoruz. Benim blog yazdığım anlar Savaş kaldığımız yerin verandasında içkisini içip sessizliğin ve temiz havanın tadını çıkarıyor. Burası öyle büyük bir yer ki amfi tiyatrosunda bangır bangır eğlence varken bizim kaldığımız minik evde ağustos böceklerinin sesi dışında ses yok. İstanbul'a dönüşü düşünmemeye çalışıyoruz. Fakat itiraf edeyim bir yandan da beklediğim iş olsun da yeniden o tempoya döneyim diye dört gözle bekliyorum. Savaş'ın deyişiyle “ruhum arıza” sanırım.
                                                             

İşte böyle sevgili blog ve sevgili blogun sevgili okuru. Böylesi bebekli tatil herkesin başına. Benjamin Button bebek herkesin başına.  

17 Haziran 2011 Cuma

tatil 2

Bugün Ursula L. Quinn'in Atuan Mezarları'nı bitirdim. Yerdeniz serisinden. Kitapta bir ilk rahibeden sözediyor Ursula Teyze. Bu rahibe öldüğünde o gün doğan kız çocuğu bulunuyor, rahibenin yeniden o bedende doğduğuna inanılıyor. Çocuk 5 yaşına geldiğinde tapınak bölgesine alınıyor ve rahibenin bilgileri ona “hatırlatılıyor”. Bu çocuk “Arha” (Yutulmuş) o minik yaşta bile olgun. Bunları anlatıyorum çünkü Arha bana Aze'yi çağrıştırdı bugün. Bize (ben, Savaş, Vedat, Gökay vd) Aze hep minik bir yetişkin gibi geliyor. Doğduğundan beri bebek olduğu zamanlar o kadar az ki! Hep bir yetişkin tavrı içinde oldu minik kuzu. Zaten arıza çıkarmayan bir minikken hele ki ters zamanlarda özellikle bir sakinlik içinde olup bize hiç sıkıntı çıkarmadı. Yeni doğduğunda 7 hafta biz farketmezken aç kaldığında bile gıkı çıkmadı doğru dürüst. Hep bir yetinme halinde oldu. Çevreye, insanlara hep bir olgunlukla,araştıran, inceleyen bakışlarla baktı, yetişkin gibi güldü, konuşmaya çalıştı. Hiç bebek bilinçsizliğinde olmadı. Nadir arıza anlarında bile yetişkin edasıyla koydu tavrını miniğim. Ne kadar uğraşsam anlatamam tam ne dediğimi. Yaşayanlar biliyor. Bugün Gökay'la da telefonda tam bunları konuşmuşken, Arha'yı okuduğumda Azee'yi hatırlayıp gülümsedim. Çoğuncu kez dünyaya gelmiş yetişkin bir bilge doğurmuşum sanırım.

Tatile geldiğimizden beridir de böyle kuzu. Suya soktuğumuzda su soğuk gelse bile çığlık çığlığa ağlamak yerine “vevvevdevdevcevcev” mızır mızırdandı da ağlamaklı yine de bir kez olsun bebek gibi tepki vermedi. Konuştu bizimle resmen. “Lan anne olacak kadın soğuk lan üşüyorum olm çıkar la beni burdan” der gibi vızırdayıp durdu. Yok ben böyle kaba konuşurum da bebişim kibarlığını hiç bozmadı.

Denizden çıktıktan sonra çat uyudu ikişer saat dalga sesleri eşliğinde. Anne ile baba denizin, tatilin, kumun tadını çıkarsınlar diye düşündü kesin. Uyandıktan sonra da kuma koyunca “Bu ne yaa? Ne saçma iş, ne yapayım ben bunlarla?” der gibi baktı uzun uzun. Savaş yanında oynayınca “Öff üzmeyeyim şu tatlı adamı bari” deyip onun hatırına eşlik etti. 5 dakika sonra bıraktı. Yetişkin gibi çıktı şezlonguna oturdu. Bazen gülüşleri bile böyle oluyor. Valla bak öyle oluyor. “Karşımda maymunluk edip duruyorlar, üzülmesinler bari” diyerek numaradan gülüyor. Sonra elindeki uğraşı neyse ona geri dönüyor.










Yalnız biraz ilgi delisi olduğu kesin. Her geçen benle konuşsun, bana bayılsın, gülsün, ben de elimle selamlayayım onları derdinde. Yemekteyken falan çevredekilerden bakmayan olursa bir bozuluyor sormayın gitsin.

Uzunl lafın kısası, bebekle ilk tatil nasıl olacak endişe duyuyorken, benim minik Arha'm, canım Tenar'ım zerre sorun çıkarmadan geçirtiyor tatilimizi. Birlikte tatil yapılan nice yetişkinler bile onca arıza yaparken benim derya kuzum onlarca övgüyü hakediyor.  

16 Haziran 2011 Perşembe

Derya Kuzusu Buuuuuuuuuu

Söz verdik, sözümüzü tuttuk. Buyrunuz fotolar:




















15 Haziran 2011 Çarşamba

Aze tatilde, Aze sevgi taşıyor.

Sana bu satırları çok uzaktan yazıyorum sevgili blogum ve blogumun sevgili okuyucusu. Tee Kuşadası'ndan. Karanlık bir odadayım ve minik kumrum hemen yanımda yatıyor. Uyuyalı henüz 10 dakika ya oldu ya olmadı. Bir kaç gündür öyle sevişiyoruz ki, tatille ilgili farklı, detaylı bir yazı düşünüyor olmama rağmen, deminkinin de üzerine yazmadan duramadım. Öyle işveli öyle oyuncu oldu ki, öyle seviyor, kendini öyle sevdiriyor ki... Kaç gündür yan yana yatıyoruz ailecek. Önden uyutma görevi bende ama. Uzanıyorum yanına, yabancı yerde olduğumuz için kendi kendine uyumaya ara verdik, sarılıyor, elimi tutuyor yüzüne götürüyor. Dönüyor arkasını poposunu dayıyor karnıma, kafasını sokuyor koltuk altıma. Dalıyor. Biraz sonra yine kalkıyor beni görüp gülüyor, dönüyor elimin üstüne yatıyor... Her hareketi ayrı cennet.

Bugün denize soktuk. İlk önce yürüterek suya sokmak istedi Savaş. Haa bu arada artık elinden tutulduğunda çatır çatır yürüyor artık benim kızım. Ayağı suya değdiğinde korktu, mızırdandı. Kucağıma aldım, denizin içine yürüdüm. Biraz hık mık etse de çok ses çıkarmadı. Şarkı söyledim, ayağını ıslattım, ayağını soktum, dizine kadar soktum... Tam mızırdanıyordu, denizde çocuk gördü, heyecanlandı her zamanki gibi. Sevindi. Onlara doğru ilerlerken beline kadar girmiş oldu suya kucağımda. Biraz oynadı çocuklarla, karnına kadar çıkarınca suyu, nefesi kesildi panik oldu. Ağlamaya başladı, hiç zorlamadan çıkardım. Yarın iyice sokmayı düşünüyorum. Kumla ilk tecrübesinde de ilk önce bir kıllandı ama sonra oturdu oynadı baya. Sonra da gölgede arabasında uyudu güzel güzel dalga sesleri içinde.

Çok fotoğraf var ama ara kabloyu unutmuşum, kart için o araçlardan da var ama şimdi Aze'yi uyandırırım ararsam. Biliyorum fotoğraf bekleyeniniz çok, kekecim başta sen. Ama söz yarın ekleyeceğim.

İstanbul'u hiç özlemedik ne yalan söyleyeyim. Temiz havanın, hormonsuz doğal ürünlerin, devesinden, tavuskuşuna hayvanların içinde olmanın, siyasetten uzak olmanın, ailecek 7/24 yan yana olmanın tadını çıkarıyoruz. Neyse ki tatilimiz uzun. İyice tadını çıkaracağız. Bizi özleyin :))))

9 Haziran 2011 Perşembe

Al oyna ver...

Daha kullanma fırsatı olmadı ama çok çok zekice buldum ben bu siteyi. Onca para vererek bir şeyler alıyorsun bebeğine, bebek iki gün heyecanlanıyor sonra atıyor bir kenara. Biz ya başkasına veriyoruz ya da ikinci el satıyoruz. Bu sitede ise istediğini seçip kiralıyorsun istediğin süre için, sonra uzata da biliyorsun satın da alabiliyorsun. Tatile gidek gelek, kullanıcam hemen.  Tavsiye ederim.

http://www.aloynaver.com

7 Haziran 2011 Salı

Hayaller, yalanlar ve gerçekler...

AKP hükümetinin bilumum reklamı var görmüşsünüzdür, "Hayaldi gerçek oldu." sloganıyla, birbirinden yalan. Beni en çok gereni sağlıkla ilgili olan.
- Herkes istediği hastanede ücretsiz muayene olabiliyor.
   Gerçek: Özel hastanelerde ek epey para ödedikten sonra muayene olunabiliyor. Devlet hastanelerinde bile her muayene için 8 tl ödeniyor.
- Artık hastanelerde rehin kalınmıyor.
   Gerçek: Evet bunun yerine senet yapıp evinize haciz gönderiyorlar.
- Artık herkesin sigortası var.
   Gerçek: Hayır işsizlerin, primini ödeyemeyen esnafların, sigortasız çalıştırılan işçilerin sigortası yok.
- Sağlık sigortası primi ödeyemeyenlerin primini devlet ödeyecek.
   Gerçek: Asgari ücretin 3/1i kadar geliri olan herkes prim ödemek zorunda.
...
gibi onlarca yalan. Bu yalanların tamamını ve işin aslını Türk Tabibler Birliği'nin yazdığı Sağlıkta Hayaller Yalanlar ve Gerçekler  kitapçığının linkinde bulabilirsiniz.

Ben kuru bilgi değil, canlı yaşadığımı anlatmak istiyorum.
Ben ssk hastanelerinden, dvlet hastanelerinden nefret ederim. Çocukluğumda çok hasta olup oralardan kurtulamayışım, ilgisiz doktorlara muayene olabilmek için saatlerce kuyrukta bekleyişimiz, tahliller için yine sıra bekleyip sonra tahlillerin kaışması, "nasıl olur" deyince fırça atan çalışanlar, özel muayenehanesine gidince birden dünyanın en ilgili doktoru olan, tahlilleri falan da ssk hastanesinde yaptıran şerefsizler vesaire vesaire bu hiç sevmeyişimin sebepleri. Kolay kolay kimseden kendim için bir şey istemem ama eşime de anne babama da  ısrarla söylediğim bir şeydir: başıma bir şey gelirse ne olur özele götürün, gerekirse senet yapsınlar ben sonra öderim...
O derece yani....
Dolayısıyla da hamile kalınca fena olmayan, fiyatı da çok olmayan, normal doğumdan yana bir özel hastane arayışına girdik ve Özel Başkent Hastanesi'ni bulduk epey bir arayıştan sonra. Fakat hem hastane karşı yakada yani uzak olduğundan hem tahliller testler daha ucuz olsun diye evimizin dibindeki devlet hastanesine gittim bir kaç kez. İşte o bir kaç kez nefretim on katlara çıktı. Kişisel yazdığım bilumum can sıkıcı şeyi yazmayacağım. Hepinizin az çok malumudur durum. Beni kahreden şey doktorun kapısında sıra beklerken diğer hastalarla yaptığımız konuşmalardan öğrendiklerimdi.
Mahalleli hamile kadınlar folik asit denen şeyden habersizdi, doktorlar lütfedip kullanman gerek dememişlerdi. Geçtim ne işe yaradığını anlatmayı, özenli bir konuşmayı. Hamilelikte gerekli bir şeyi kullandırmamışlardı.
Bebeğin zeka ile ilgili bir hastalığının olup olmadığını yaklaşık olarak tahmin eden testlerden (ikili test, üçlü test) yapmamışlardı.
Şeker ölçümü yapmamışlardı.
Gebelikle ilgili hiç ama hiç bir şey anlatmamışlardı.
Muayene giren kadına ultrasonla bakıp, "giyin" deyip, bir şey yok, iyisiniz ikiniz de, deyip gönderiyorlardı sadece. Haa ultrason da sizin tersinizde, doktorun gördüğü bir yerde. "Bakabilir miyim" dediğinizde "Ne görüceksin bakıp, al karartı işte" yanıtı alıyorsunuz. Test istediğinizde, "hangi doktor istediyse bu testi onun hastanesinde yaptır parasını ver de" terbiyesizliğiyle karşılaşıyorsunuz, Diğerleri gibi sessiz kalmayıp kavga ettiğinizde ultrasonu da çeviriyor, testi de yaptırıyor eli mahkum. Ama diğer kadınlar bunların hepsinden mahrum. Kimbilir doğum aşamasında neler oluyor.

Bunların dışında içimi çok yakan başka bir şey ise kapıda kadınlarla konuşurken, benim çok şaşırdığımı görenlerden biri "Sen ilk kez mi geliyorsun?" dediğinde, refleksle "Yok yahu, bunlara gelinir mi? kanser eder bunlar sağlam insanı, özel hastaneye gidiyorum ben test için geldim buraya." deme hayvanlığım oldu. Üzerinden şunca zaman geçti, hala hatırladıkça kendimden utanırım.

Elbette devlet hastanelerinde, ssk hastanelerinde de işini gerektiği gibi yapan insan doktorlar vardır. Ancak benim denk geldiklerimin çoğu hep böyle karşındakinin insan olduğunu unutmuş, esas kendi insanlıktan çıkmış bu tip doktorlardı.

Herkes doktora gidip eşit şekilde tedavi olabiliyormuş....
Hayaldi bir de üstüne yalan oldu.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...