Lilypie Second Birthday tickers

28 Şubat 2011 Pazartesi

Aze'nin Babası Değil, Benim Sevgilim...

Bir zamanlar çok cesurduk biz. O zamanlar öğrenciyken evlenmek, hayatla, çevreyle, birbirimizle başetmek dünyanın en kolay işi gelmişti. Biz ki devrim yapacağımıza inanıyorduk, bir evlilikle ve evlilikle gelen mahalle baskısı ile mi baş edemeyecektik? Bir imza bize ne yapabilirdi ki? Devrim yapacağımıza hala inanıyoruz ama şimdiki aklımız olsa öğrenciyken evlenmezdik açık konuşayım. Evlendik, Savaş okulu dondurdu ben bitirdim, sonra Savaş iş, okul vs uğraşırken ve eski aktif politika yaparken ki öğrencilikten anı kalan onlarca dersle boğuşurken çat diye atılıverdi okuldan ve bu son afla geri döndü. 


Şansımız bir garipmiş ki bu sefer de adam tam bitirecekken ben hamile kaldım. 3. ay dolana kadar yatmam gerekti. Savaş okulla mı ilgilensin, işe mi gitsin, bana mı baksın çocuk koşuşturmaktan bitmek üzere olan okul yine uzadı. Ve ha bugün ha yarın derken cuma itibariyle tezini de onaylatıp mezun olmuş oldu. Böylece yıllardır süren sınav gerilimi, ders çalışma yorgunluğu vs hepsi birden bitti. Diploma bir halta yarar yaramaz ayrı mevzu, ama en azından sonunda bitmiş oldu. 


E bunca gerilimin üzerine bunu kutlamadan geçmek olmazdı. Dün önce sevgili Funda ve Mete'nin evinde şahane ötesi, bir kuş sütü eksik kahvaltı ile başladık kutlamaya. Her ne kadar Funda kahvaltı sonrası "Aaa O... Çocukları çok güzel film, çok keyifli, esprili." deyip hepimizi (tamam özellikle beni) hönkür hönkür  ağlamamızı sağladıysa da (Abi çok acıklıydı valla. Sırrı Süreyya sen adamı öldürürsün) Evden çıktığımızda moddan da çıkmış olduk. 


Saat 16.30 gibi Şiirci'ye vardık arkadaşlarımızla içmek üzere. Herkesin sorduğu "Yahu adam her gün Şiirci'de çalışıyor zaten niye burada yapıyoruz kutlamayı?" sorusuna "Aze ile başka nerede bu kadar rahat edilebilir ki?" sorusuyla mukabele edip yerleştik. Ek gıdaya geçişle birlikte Aze'ye bolca süt biriktirdiğimden iç rahatlığıyla içtim rakımı. Zaten Aze Çınar da saat 21.00 civarı arabasında gece uykusuna geçip bizi özgür bıraktı. 


Yaklaşık gece yarısına kadar acayip eğlendik, acayip içtik. Yıl boyu ÖSSye kasıp sınav sonrası çılgın atan gençlerden hiç eksiğimiz olmadığı gibi bilumum fazlamız da vardı. Gecenin bir vaktinde şöyle düşündüm; şimdi şurada bir sebepten ölsem, bırak ünlü olup sokaktaki adamın yorum yapmasını, benim hayatımdaki bir sürü insan bile "cık cık emziren kadının alkolle işi ne? Hem de çocuğunu da götürmüş cık cık cık." derdi eminim. Bir kadeh de onların şerefine içtik. Bol dedikodulu, bol siyaset tartışmalı, bol romantik ve mutlu bir gece oldu.
Başından beri tüm bu süreçte yanımızda olan bütün arkadaşlarımıza ve ailelerimize çok çok teşekkürler ederiz. Sağolun hep varolun. 


Gidip de fotoğrafta olmayanlar
kusura bakmayalar
Geçtiğimiz 10 gün Aze'yle başbaşaydık sıklıkla Savaş'ın ders çalışması sebebiyle. Tam da Aze'nin bir level üste geçtiği dönemdi. İyice afacanlaştığı, önüne gelen her şeye el attığı, kendini kucaktan attığı, çabuk sıkıldığı, sürekli oyun istediği, katı gıdaları yerken kıllık yaptığı bu dönemde yalnız olmak beni epey yıpratmıştı. En çok da bu yüzden Savaş'ın bir hafta izinli olması şu an dünyanın en şahane şeyi. Dinlenmek, film izlemek, gezmek, ihmal ettiğimiz eş dost ziyaretleri yapıp misafir ağırlamak, yüzmeye gitmek, gezmek, yatmak yatmak, yatmak, yatmak... 


Bu arada Aze ceee oynamayı öğrendi. Daha önceki denemelerde yüzümüzü sakladığımızda hiç umursamayıp kafayı çevirirken, biz ceee deyip ortaya çıktığımızda zerre umursamaz ya da sadece bir bakıp kafayı geri çevirirken şimdi gayet oyuna katılıyor. Bezin arkasına saklandıysam bezi çekmeye çalışıyor, ceee deyince gülüyor falan.
Ayakta durabiliyor, tek başına çok rahat oturuyor, çat çat dönüyor. Valla korkuyorum artık başıma gelebileceklerden.  :) 


Başlığa gelecek olursak; bazen çok yabancılaşıyorum ben her şeye, son zamanlarda özellikle Aze'ye. "Vay beee ulan çocuğum var benim. Kızım var. Aaaaa çok tuhaf be!" şeklinde bir şok yaşıyorum küçük çaplı. Ama ondan da büyük çaplı şoku "Aaa bizim Savaş'ın (Biz sevgili olmadan önce dostum Savaş'ın benim için karşılığı Bizim Savaş'tı.) çocuğu olmuş. Anaa hem de benden!!" şeklinde yaşıyorum. Şu son iki gündür ise, Okul derdi yok, iş derdi yok, saat derdi yok, onca arkadaşa Aze derdi yok derken, sabahtan geceye el ele, diz dize keyifli vakit geçiriyorken kendime, Savaş'a, Aze'ye ve herkeslere hatırlatmak istedim. Savaş Aze'nin babasından önce benim sevgilim, biline, ona göre davranıla... Hoyda breee.
Devamını Oku »

25 Şubat 2011 Cuma

İtiraflara tam gaz...

İtiraf edeyim, son 10 gündür falan evde zaman şöyle akıyor benim için Aze uyanıkken; "Bakayım saat kaç, hımm Aze'nin uyumasına 75 dakika var, hımm oley 35 dakika kalmış..." 
Biliyorum ki bir kere bu cümleleri kurabilmek bile, yani saat gibi uyku saati olan, uyku saatinde çat uyuyabilen bir bebek sahibi olmak bile büyük şans. Ama bunu bilmek Savaş'ın tam gaz sınavdı, tezdi okulu bitirme koşuşturmacasında olduğu ve bizim misafirsiz, evde yalnız olduğumuz anlarda Aze Çınar'ın yeni hareketli haline tek başıma sabırla tahammül edebilmeme yetmedi. Aslında daha doğrusu sabırla tahammül ettim. İşin itiraf yanı o. Kızımla mutlu mesut anlar geçirip, normal bir gün yaşamak değildi benimki, büyük bir çoğunluğuna tahammül etmekti. 


Aze de sağolsun hayatında bir level daha atlamış ve ele avuca sığmaz bir hale gelmişti günlerdir. Çatanak çotanak "sevgi" gösterilerinde bulunup can acıtmak mı dersiniz? "Gözünü seveyim" deyimini gerçekleştirmek üzere gözü yerinden çıkarma çabaları mı dersiniz, kucaktayken kendini yay gibi yapıp olanca ağırlığıyla -ki kendisi hiç hafif değil artık- yere hamle çabaları mı dersiniz... Kucakta tutulmaz, mama sandalyesinde tutulmaz, oyun halısına sığamaz, e ben ne yapayım bu sincabı? Türlü numaralar ve dediğim gibi dakika saymalarla bitti neyseki süreç. Savaş'ın yoğun zamanları bitmekle kalmadı, önümüzdeki bir hafta da full tatil. İkimiz de yaşadık.


Katıya geçtik. Başta epey süründürdü, yemedi, yemek döktü, benden yemedi, babadan yedi, o ağladı, ben ağladım derken artık oturttuk gibi. Sebze pek yemese de, yoğurt, muhallebi, pekmezli kahvaltı vs iyi yiyor. (Buraya maşallah gelecek) 


Yalnız emin oldum ki bu hayatta ciddi defolar var. Hiçbir şekilde her şey aynı anda şahane olamıyor. Fabrika ayarlarında yok böylesi bir şey. Mümkünü yok. Bebek gelişimi de aynen böyle. İlk bilmem kaç ay, bitki büyütür gibisin. Ama çok daha zorlusu. Sen zorluk çekerken bebek bitkisi hiç tepki vermiyor. Karşılıksız bir ilişki. Hop tepki vermeye başladı diyorsun, allaaaaah ne güzel la gülüyor, dokunuyor diyorsun. Hop afacanlıklar başlıyor, ikinci hamallık evresi başlıyor. "Şuraya taşı, buraya götür..", Katıya geçsin, memelere özgürlük diyorsun, yemek hazırla, yedi yemedi, aha hala meme, bolca meme dert binbeşyüz oluyor. Ayaklansa da kucakta taşımaktan kurtulsam belim koptu, hem de dillense ya?" deyiversen, seni arkasında nefes nefese maymun ediyor serseri. "O ne?" "neden?"," neden?" lerle aptal ediyor. 


Bu hayat pek fena. İlla başını, belini, beynini, kalbini ağrıtacak bir yol buluyor. 





Devamını Oku »

22 Şubat 2011 Salı

Azo Mazoşizm

Yeni buldum bu tanımı, şimdilik tek müridi benim. Bizim sincap sevmeye başladı. Diyelim ki yatağından alacağım uyandığında, hem beni özlemiş hem yataktan kalktığı için mutlu, kucağıma alır almaz iki elini birden çotank diye yanaklarıma geçirip kafamı ısırmaya çalışıyor. Oyun halısında oynarken yanaştığımda, ellerini doluyor saçlarıma kendine çekiyor bir nevi sarılma olarak. Ten temasına bayılan bir bebek olarak elleri hep yüzümüzde zaten de coşku artınca o eller tırnakları çıkartıp geçiriyor yüzümüze. Bense başlıktan da anlaşılacağı gibi zevk alıyorum yarattığı acıdan. Seviyor çünkü o an beni ötesi yok. Benim bir kızım oldu ve o beni seviyor elleriyle. Acı çok geri planda kalıyor-du ta ki bu geceye kadar. Tırnaklarını gözüme öyle bir soktu ki 5 dakika ağladım acıdan. İlk anda bağırdım. Bir yandan da korkmasın diye gülümsemeye çalışırken baktı bir sorun yok bu sefer de saçlarıma daldı serseri. 
Bilmiyorum, sarılıp, öpmeyi falan öğrenene dek bu mazoşist aşk devam edecek sanırım. 
Devamını Oku »

Yeni Mim

Gün içinde eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey?
- Aze'nin birden "Anne naber?" falan demesi

Gördüğün zaman, eğer almazsam uyuyamam dediğin şey.
- Yeni çıkmış Pınar Kür - Vedat Türkali - Meltem Arıkan  kitabı

Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey.
- Ahah herşey olabilir. 

Uğurun var mı, uğurun?
- Koluma taktığım bir ip var.

Kendine en yakıştırdığın renk?
-mor, siyah

En sevdiğin takın?
- Yunuslu bilekliğim, yunuslu kolyem

Takıntın?
- O kadar çok ki?

Bavulum çoktan hazır, gitmek istediğim şehir, ülke?
-Küba

Ben bu şarkıyı duyunca şakırım?
- Hiçbir şeyin şarkısı

Solunda ne var?
- 1 Mayıs Afişi, İşçi Filmleri Festivali afişi, vantilatör, printer, defter, gözlüğüm, su



Sulidin, Selin, Bir annenin paylaşımları da mimlediklerim olsun.



Devamını Oku »

20 Şubat 2011 Pazar

İzafiyet ve Mutluluk

Birinden 10 birim bir şey beklerken onun 5 birimle gelmesi bizi üzerken, hiçbir şey beklemezken 5 birimle gelmesi bizi mutlu etmez mi? O zaman mutluluklarımız karşımızdaki kişiye değil de bize bağlı değil mi?


Ve yine o zaman mutluluk kimseden bir şey beklememek mi yoksa kimden ne bekleyeceğini iyi bilmek sanatı mı?




.
Devamını Oku »

19 Şubat 2011 Cumartesi

Unutulmuş Yapılacak...

Ben bunu nasıl unuttum, No:27'de gördüm hatırlattım. Dövme yapılacak!! Bir tane yıldız yumruklu, bir tane çınar yapraklı en az iki tane dövme yapılacak!
Devamını Oku »

18 Şubat 2011 Cuma

Yapacaklarım Sobesi

Sulidin sobelemiş, uzun vadede yapmak istedikleriniz nedir diye...  Ne güzel etmiş, listeli dursun bir kenarda. 


1- Bittabi: Süt verme işi biter bitmez zayıflamak. Aynada kendimi gördüğümde korkuyorum artık. 
2- Yazı çizi işleri daha düzenli yapılacak. Akıldaki projelerin hepsi gerçekleştirilecek. 
3- Yan flüt iyi derecede çalınacak hale gelinecek. 
4- Daha çok kitap okumaya başlanacak yeniden. 
5- Poğaça - börek - kek yapımı öğrenilecek. 
6- Bir gün mutlaka bahçeli ve köpekli bir evde yaşanacak. 
7- Kocayla kocadan öte sevgili, dost olunduğu hiç unutulmayacak, incelikler, heyecanlar, kaçamaklar yapmaktan hiç vazgeçilmeyecek.
8- Aze Çınar'la aramızda 30 yaş olduğu hiç unutulmayacak, çocukla çocuk olunmayacak :)
9- Dost kıymeti hep bilinecek, sözde dostlar farkedildiği anda bir an bile hayatta tutulmayacak. 
10- Biraz daha sakin bir insan olmaya çalışılacak.
11- İnsanlarda mükemmeliyetçilik bırakılacak. 




Aklıma ilk gelenler bunlar.  anneno:27 ve Duygu ile okuyan ve cevaplamak isteyen herkese sobe. 
Devamını Oku »

17 Şubat 2011 Perşembe

Olan Biten

Öncelikle en muhteşem haber; 14 Şubat'ta  Blogcu Anne'nin verdiği haberle, Derin'in baba diyor oluşuyla bir gaza gelip Aze'ye baba baba baba demeye başladım. Bizim hatun bunu bekliyor olacak ki akşamında başladı babba babba demeye. Sonrasında da kapanmak bilmedi çenesi. Bunda da anneye benzediği garanti! Çektiğimi görmesin diye yamuk yumuk tutsam da aleti, en azından sesler doğru düzgün kaydoldu.:






Yoğun bir haftaydı. Sanırım 16 yıllık arkadaşım, nikah şahidim Sibel ve kızı Ece, Sibel'in Ablası Mukaddes ve oğlu Efe ile biz buluşup ilk anneli bebekli muhabbetimizi gerçekleştirmiş olduk.  


Sevgi Yumağı


Bunun dışında geçtiğimiz cuma Savaş'la bir işimiz vardı. Saat geç olmadan iptal olunca  Savaş'ın annesinin de halihazırda bizde oluşunu fırsat bilerek Fatmagül ve Öznur'un evindeki şahane içmece organizasyonuna dahil olduk. Sevgili Çiğdem de İstanbul'daydı, onunla da ilk olarak görüşmüş olduk. Aylardır bu kadar çok içip bu kadar eğlenmemiştik. Süper oldu. 




Hemen ertesi günü Edebiyat Atölyesi toplaşması vardı. İlk kez Robin Rüzgar, Arya ve Aze Çınar'ın katılımıyla düzenlenen atölyede Jane Austen, Aşk ve Gurur söyleşilecektiyse de anca filmi izlenebildi, bebeklerle söyleşme kısmı şimdilik pek mümkün olamadı. Evden çıkarken öyle acele çıkmışım ki süt sağma aparatları, biberon vs her şeyi evde unutmuşum. Sağolsunlar Peri ile Hasbiye bir koşu lazım gelenleri alıp geldiler. Yalnız ayların verdiği evin içinde ekmek elden su gölden hayat öyle yerleşmiş ve dışarıdaki zorluklu hayat öyle uzakta kalmış ki hormonların da desteğiyle malzemeleri unuttuğumu ilk farkettiğimde yaptığım şey bol sulu ağlamaya başlamak oldu: Kızım aç kalacaaaağğğk! Gidip mama, biberon almak gibi en basitinden bir çözüm bile aklıma gelmedi. İki dakika sonra biraz sakinlediğimde, kızımın yemek vakti gelmişken benim çözümüm Tee Çengelköy'den kalkıp eve dönmekti. Neyseki yemek sorunu hallolduktan sonraki gün çok güzeldi. 


Robin, Arya, Aze
Bitti mi? Bitmedi. Kardeşimiz gibi sevdiğimiz ve fakat bayadır gurbette okuyan ve baya da okumaya devam edecek olan Barış geldi Türkiye'ye. Hem onun için hem de Bursa'dan gelen Çiğdem için Beyoğlu'nda toplaştık Pazar günü de. Kızımla hazırlanıp yola çıktık:




Şiirciye vardık, misafirlerle buluştuk.

Çiğdem-Barış

Derin tartışmalara daldık;



Anlayacağınız dolu ve mutlu günler geçirdik. Her ne kadar salı günü "Olley Cumartesiye kadar evden çıkmam gerekmeyecek." yorgunluğunda da olsam, yine olsa yine yaparım :) Cumartesi demişken, cumartesi Perpa İş Merkezi'nin Konferans Salonu'nda 1 Umut Derneği'nin Dayanışma gecesi var. Metin Kemal Kahraman ve Bandista sahne olacaklar. Biz kızım da dahil tam kadro orada olacağız. Bekleriz efendim. 


Aze'm Çınar'ıma gelirsek, demin dediğim gibi cıvıldamaya, uzamaya ve kilo almaya (tam bir tosun oldu, artık taşımak çok zor geliyor.) devam ediyor. Sımsıkı sarılıyor, saçlarımla oynuyor, bazen çekiyor. Bugün Sibel'in kucağından bana geldi yine. Yine acayip mutlu oldum :) Ek gıdalarla henüz mesut bir ilişki oturtamadık. İlk bir hafta epey direndi Aze. Bugün ise yoğurdunu da muhallebisini de süper yedi. Umarım böyle gider. Laf aramızda yoğurtlarım şahane oluyor katı, yoğun ve leziz. Savaş bugün aile boyu yoğurt yapmaktan bahsediyordu o derece :)


Bir hafta da böyle geçti işte. 
Devamını Oku »

15 Şubat 2011 Salı

Lohusa Hikayeleri

Lohusa Hikayeleri ile ilgili yapılmış bir röportaj yayınlandı şu adreste: http://www.cocukdayaparimkariyerde.com/bizim-evin-halleri/ben-bir-anneyim/3889-lohusa-hikayeleri-moralinizi-yerine-getirecek
Henüz göndermemiş annelerden de hikayelerini bekliyoruz.
Devamını Oku »

Kırılgan bir çocuğum ben, yüreğim cam kırığı*

Yüksek Lisansımı yaptığım İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uyguluma Merkezi, 8-9-10 Mart tarihleri arasında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında bir çok etkinlik düzenliyor. Bunlardan biri de "Hakları Çalınan Kadınlar ve Çocuklar" temalı program. Bu konuda yapılacak panellere, film gösterilerine, resim sergilerine katılabilir, "Çocukların Gözlünden Toplumsal Cinsiyet Rolleri" isimli belgeseli izleyebilir  , Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi Müzik ve Dans Gösterisi'ni izleyebilirsiniz.



* Murathan Mungan
Devamını Oku »

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ekşi Sözlük Görgüsüzlüğü

Yok Ekşi Sözlük değil görgüsüz olan, benim. 
7 yıldır Ekşi Sözlük yazarıyım. Hayatımda o kadar çok şeyi etkilemiştir ki sözlük, işten arkadaşlığa, kişisel gelişimden politik algıya kadar anlatamam... Cumartesi günü 12. Yaş günü toplaşması vardı Hilton'da. Bugüne kadar bir çok toplaşmaya gitsem de bunca kalabalık olanlara gitmeyi hiç  tercih etmedim. Benim eğlence anlayışımla pek uyuşmuyor diye. İşte bu toplaşmada, Ekşi Sözlük'te en çok takip edilen 101 yazarın nickleri Hollywood misali yıldızlara yazılıp yere yapıştırılmış. Öğrendim ki ben de onlardan biriymişim. Çok mutlu oldum. O kadar mutlu oldum ki görgüsüzlük yapma pahasına bu haberi ve toplaşmaya giden arkadaşım Fatmagül'in çektiği fotoğrafı paylaşmadan edemedim. 
Ne diyeyim takip edenler sağolsun, hayat beni de utandırmasın.

Devamını Oku »

9 Şubat 2011 Çarşamba

Anne İtirafları

Sulidin Slingomom'un başlattığı anne itirafları mimiyle mimlemiş beni. Son enerjimle cevaplıyorum. Zira bugün pek yorucu bir gündü. 


İtiraflarım: 


1- Bugünki gibi bazı zor günlerde kafamda şu soru çınlayıp duruyor: "Niye çocuk sahibi olmak istedim ben?" 
2- Hayatta hiçbir konuda diğer insanlardan takdir görmek umurumda olmadı, annelik mevzusu dışında. 
3- Normal doğum yapmanın bu kadar övgüyle karşılanacağını beklemiyordum. Pek hoşuma gitti. 
4- Sanırım içimde  bir Alman okul müdüresi gizliymiş. Çok korkuyorum bu müdürenin ileride Aze'ye yapacaklarından. 
5- Çocuk olunca parayı hiç önemsememeye devam ederim sanıyordum. Olmuyormuş. En azından bir miktar asgarisi varmış bu işin. 
6- İstediğimde yatıp istediğimde kalkmayı çok özledim. (Nankörlük etmeyeyim bir sürü anneye göre şahane uyuyorum aslında)
7- Sigaranın tadını falan değil de elimi dolduruyor oluşunu, içkiye yakışışını özlüyorum. 
8- Dışarıda tek başına arkadaşımda kalmayı özledim. 
9- Süt sağmaktan ve tüm emzirme sürecinden nefret ediyorum. Ama hem inadım hem Aze'nin ileride sağlıklı olacağı düşüncesiyle nefret ede ede devam ediyorum. 
10- Çocuğunun sana sarılmasının bu denli şahane olduğunun ve bu sarılma işinin yukarıda sayılan ve sayılmayan tüm şikayetlenmelere değeceğinin, abartı bir iddia olduğunu düşünürdüm önceden. Değiyormuş. 


Ben de yine Başak, Deli Anne ve  çok bilmiş i mimliyorum.
Devamını Oku »

7 Şubat 2011 Pazartesi

Lohusa Hikayeleri

Ben bir şey yaptım. 
Bebeğim doğduktan sonraki 4 ay beni pençesine alan ve çok fena çektiren, ne zaman ki yalnız olmadığımı, benim gibi çok anne olduğunu gördüğümde biraz daha rahatladığım lohusa sıkıntısıyla ilgili bir şey. Aslında bir çok kadının bunu yaşadığını ama ya kendini güçlü göstermek için ya mahalle baskısı yüzünden ya da kendini tek sandığı için yaşadıklarını içine attığını, içine attıkça sürecin uzadığını gördüğümde, bu süreci yaşarken yalnız olduğunu düşünmenin ne kadar ağır gelebileceğini bizzat yaşadığımdan http://lohusahikayeleri.blogspot.com/ diye bir blog açtım. Olur da yarın bir anne "40 gün geçti hala niye dinmedi benim sıkıntılarım. Ne oluyor bana?" diye düşünüp internet karıştırırsa diye. Buradaki hikayeleri görsün ve yalnız olmadığını bilsin diye. Haberleri olur olmaz hikayelerini gönderen anneler oldu. Hala yazan anneler var ve eğer senden ricam okuyan kişi varsa böyle bir hikayen lohusahikayeleri@gmail.com a bir e-posta atman. Ya da doğum yapmış sıkıntılı arkadaşlarına bu sitenin linkini vermen. 
Sıkıntılar paylaşıldıkça azalıyor hakkaten. Hem anlatan hem okuyan için. 
Devamını Oku »

Ya tutarsa!!!!

Dün biz yoğurt mayaladık! 6. ayını dolduran hanım kızımıza her gün mayalanmış taze yoğurt vermek icap ettiğinden ve ben de maharetime pek güvenmediğimden dedik ki yoğurt makinası alalım. 55 liraya ucuz bir tane bulduk. Vimjo'dan sipariş verdik. 2 gün sonra arayıp "Stoklarda yok" dediler terbiyesizler. İş başa düşünce "Bari alana kadar yapalım tutturduğumuz kadar." diyerek giriştik işe. Yoğurt mayasını karşı komşumuzun Aze'den 22 gün büyük torunu Ecrin için mayaladığı yoğurttan yaptık. Yine karşı komşumuz Zarife Teyze'nin anlattığı şekilde önce bir bardak sütü kaynattık. Cam bir kavanoza koyduk. 40 derece civarına kadar soğuduğunda bir çorba kaşığı yoğurt mayasını sütün içine karıştırdık. Ki sonra emziren anneler mail grubunda okudum ki bir tatlı kaşığı olması yeterliymiş. Kavanozun ağzını sıkı sıkı kapadık ki yine sonra öğrendiğimize göre tam sıkı kapanmasa ve hatta kapakta delikler olsa daha iyiymiş. Sıkı sıkı sardık havlularla, masa örtüleriyle koyduk kaloriferin üstüne. 5 saat sonra açtık, ilk önce bi üzüldük zira koyu ayran kıvamındaydı malzeme. Sonra tadına baktık ohannes şahane yoğurt tadı!! Sonra doktorumuzun söylediği sıvımsı yoğurdu bebekler iyi hazmeder lafını da hatırlayınca bu işi başardığımıza kani olduk. Bu gazla da yoğurt makinasından vazgeçtik. Ve karşınızda Aze'm Çınar'ımın ilk yoğurt yiyişi.





Devamını Oku »

6 Şubat 2011 Pazar

İki Üç Küçük Cümle...

Bu akşam arkadaşım Sibel bizdeydi. Savaş'ın kardeşi Sinan ve onun eşi Özlem. Onlarla birlikte bir de Özlem'in Antalya'dan kuzeni gelmişti. 12-13 yaşlarında bir oğlan çocuğu. Daha önce bir kez Antalya'ya Özlem'i istemeye gittiğimizde görmüştüm. Akşamın ilerleyen saatlerinde, odanın ortasında oyun halısının üzerine uzanmış Aze, yanında ona maymunluk yapan, kulak çöpünü serumla ıslatarak burnunu temizlemeye çalışan ben ve koltuklarda oturup Aze'nin burnunda çöp varken bile kahkaha atmaya çalışmasına gülen arkadaşlar... Kenardan minik kuzen dedi ki bebekle konuşma ses tonuyla: " Sen çok şanslısın Aze Çınaaaar, annen sana ne güzel bakıyooor, seni ne çook seviyoor, ne güzel seviyooor, ne güzel ilgileniyoor." Sağdan soldan herkesler bir şey söylüyordu zaten, "Azeee" diye sesleniyorlardı falan. Öyle geçti gitti yani sözleri. Bense apacayip bir ruh haline girdim. 6 AYDIR DUYDUĞUM EN GÜZEL SÖZLERDİ. Çok mutlu oldum. Çok duygulandım. Gözlerim doldu. Öte yandan "Acaba öylesine mi söyledi yaptıklarımı beğenip yoksa kendisi ilgi görmüyor da özenerek mi söyledi" diye kurarak üzüldüm.


Ama esas yazma gerekçem şu ki, aylardır en çok ihtiyacım olan şey Aze'ye iyi bakıyor olduğumu duymakmış. Yeni annelere hiçbir şey bilmiyormuş muamelesi yapıp "Şunu şöyle yap, bu böyle yapılır, dur öyle değil böyle." tavsiyeleriyle anneye kendini yetersiz hissettirenlerin sayısı dünyalar kadarken, bu kadar basit bir övgüyü su gibi yapıp anneyi mutlu etmek de ancak 12 yaşındaki bir çocuğun temizliğinde mümkünmüş.
Devamını Oku »

4 Şubat 2011 Cuma

Aze Çınar 6 Aylık

Tey tey teeyyy çalsın sazlar oynasın herkesler. Aze'm Çınar'ım hayattaki ilk yarım yılını tamamladı ki daha dün karnımda tekmeler atıyordu sonra da kırkı çıksın diye bekliyorduk. Daha dün "doymuyor bu çocuk, çok zayıfladı"  idi, bugün "Hay maşallah nasıl beslediniz siz bunu tosuncuk olmuş." oldu. Daha dün "yetmiyooor sütler yetmiyooor, süt yapsın diye yediklerim erimiyor vücuttan erimiyoooor"du şimdi azalacak olan süt ihtiyacımıza süt yetiştirme derdi olmadan diyet, spor hayalleri gerçek oluyor. Daha dün gözüme bile bakmıyordu şimdi sarılıp saçımı okşuyor.


Bense daha dün "Bitti galiba artık hayat. Bundan sonra hep böyle öfkeli ve hüzünlü olacağım korkarım. Hayat ne zalımmışsın" derken şimdi hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Her gün başka özellik geliştiren, yeni beceriler oluşturan kızımı dünyanın en eğlenceli sirkini evimde ağırlıyormuşcasına eğlenerek izliyorum. 


Hayat hakkaten çok tuhaf. Çelişkisiyle, hızıyla, değişkenliğiyle... Ama bunca sevdiğim sevgilim ve kızımla her tuhaflık, sıkıntı, üzüntü daha çekilir hale geliyor, gelecek. Benim minik sincabım, tatlı farem. 6 Aylar 1 yaşlara, yaşlar yaşlara eklensin dilerim. Seni öyle çok seviyorum ki... 
Devamını Oku »

3 Şubat 2011 Perşembe

Ölüm ne tuhaf, tabutlar falan....

Dün sabah berbat uyandım. rüyamda Savaş - hem de bana kiraz almaya çalışırken- ölmüştü. Cenazesi vs. baya uzun bir kabustu. Kabusun bana en çok basan kısmı Savaş'ın Aze'nin başka hiçbir anını, Aze'ninse babasını bir daha hiç göremeyecek olmasıydı. Aze kendisini o kadar isteyen, kendisi için o kadar emek harcayan babayı tanımayacaktı. Bir ebeveyn başına gelebilecek en boktan hallerden biri herhalde. Diğeri ise zaten evladın ya da eşin ölümünü görmek olsa gerek.


Bu dehşetle uyandım, gittim salondaki sevgilime sarıldım. Rüyamı anlattım. Annem Defne Joy ölmüş dedi. Nefesim kesildi. Daha kabusumun içinden çıkamamışlığımla empatinin dibini buldum.  Akşam haberlerde duyduğum "Oğluna süt verecek diye kahve bile içmezdi." cümlesi bağrımı deşti. Süt içeren göğsüm sızladı acıdan. Oğlu Can'ın bir daha ne annesini göreceği ne anne sütünü içeceği gerçeği göğsüme oturdu. Dünden beri Aze'ye daha bir sıkı sarılıyorum. Küt diye ölüp bir daha görememe ihtimalim herkes kadar yüksek. 


Sonra bugün bilumum internet sitesinde insan evladı mümkün olmayan yaratıkların yorumlarını gördüm. Yok alkol, yok ihanet, ahlaksız, bundan anne mi olur? haketti... gibi yüzlerce iğrenç döküntü. Bunları yazanların çoğunun çıkış noktası da İslam! Hoşgörü dini İslam. Gıybet yapmayın diyen İslam. Kulla Allah arasına kimse giremez diyen İslam. Ben kendisine inanmasam da bu sözde inananlardan daha hakimim sanırım kendisine. Ya da bu kadar arsızca dine sığınıp akbabalık yapacak aşağılık olmak doğalarında var. 


Bir insanın ne yaşadığı, neler yaptığı, neler hissettiği dışarıdan bakılarak bilinemez. Kaldı ki birinci derece yakınları dışında kimseyi ilgilendirmez de . 
Kendileri her haltı yiyip sağa sola, özellikle kadınlara bok atmaya meraklı insan müsvetteleri; İki yüzlü ahlakınız, onursuzluğunuz yere batsın. 
Devamını Oku »

2 Şubat 2011 Çarşamba

Aze ve Müzik 2

Melike ninni olarak ne söylüyorsun diye sormuştu. Selin'in blogunda yazdığı da ayrıca ilham oldu, ninni olarak ne yapıyorum onu da yazayım istedim. Bir önceki yazı da Aze'nin dinlediği yetişkin şarkılarını yazmıştım.


Bu dinlediğiniz şarkıdır efenim bizim aylardır en büyük kurtarıcımız. Tam 6 aydır bu müziğin üzerine söz uydurarak Aze'nin ennnn çok dinlediği ninniyi yaratıyorum. Şarkı 5 mısralık bölümlerden oluşuyor. Dolayısıyla benim bölümlerim de 5 mısradan oluşuyor. 5 mısra uydurmak zor olduğundan 1. ve 5. mısraları aynı söylüyorum. Hece sayısı her zaman aynı olmuyor tabi. O zamanlar da kimi heceleri uzatıp müziğe uyduruyorum elbet. 1., 2., ve 5. mısraların son heceleri uzatılarak söyleniyor hep misal. (tam bu satırları yazarken Savaş geldi yanıma, ben şu an da orjinali dinliyorum. Şöyle dedi ne yazdığımı görmeden: Bu şarkının adı artık benim kızım çok güzel)

Örnekler şöyle:

Benim kızım bir tane
Yanakları gül dane
Mutlu oldu bu hane
İşte doğdu efsane
Benim kızım bir tane

Benim kızım pek hoşmuş
Yanakları tontoşmuş
Kızım hemen uyurmuş
Uyur hemen büyürmüş
Benim kızım pek hoşmuş

Benim kızım minnacık
Yanakları elmacık
Dudakları kirazcık
Burnu da hokkacık
Benim kızım minnacık

Benim kızım büyüycek
Annesine gülecek
Babasını öpecek
İnsanları sevecek
Benim kızım büyüycek

Benim kızım bir fare
Sanki minik bir pire
Yüzü bulanmış kire
Annesi yemiş püre
Benim kızım bir fare

Benim kızım sincapmış
Anneyi ısırırmış
Burnunu oynatırmış
Ağzını uzatırmış
Benim kızım sincapmış

Benim kızım çok güzel
Gördüğüm en minik el
Kafası da biraz kel
Değmesin yüzüne yel
Benim kızım çok güzel

Benim kızım hep gülmüş
Yanakları sümbülmüş
Dilleri de bülbülmüş
Minik gonca bir gülmüş
Benim kızım hep gülmüş

Kızımın adı Aze
Kendisi güzel bir taze
Doyulmaz minik yüze
Aman gelmesin göze
Kızımın adı Aze


Bu yazdıklarım sıklıkla söylediğim ve artık oturmuş, ezberlediğim bölümler. Duruma göre, Aze'nin keyfine göre yeni yeni bölümler sallayıp, unutup bir dahakine başka bölümler sallayabiliyorum.


Bu emsaldeki diğer şarkımız ise şu;




Bu şarkıya söz yazarken hiç zorlanmıyor insan, bir mısra 3 kez söylendiğinden bir sonrakine uymuş mu uymamış mı, nakarat olmuş mu olmamış mı hiç önemi kalmıyor her mısrada dilediğince sallayabiliyorsun. Genelde kızım uyandığında, kucağıma alıp, ayılmasını sağlarken, kucağımda dolaşırken söylemeye başlıyorum bunu ilk mısradan sebep:

Ben kızımı özledim Ben kızımı özledim ben kızımı özledim
Aze ben seni sevdim Aze ben seni sevdim Aze ben çok sevdim
İnsan böyle güzel olur mu insan güzel olur mu böyle güzel olur mu
Ben kızımı çok sevdim ben kızımı çok sevdim ben kızımı çok sevdim

Benim kızım uyumuş benim kızım uyumuş benim kızım uyumuş
Uyumuş da büyümüş uyumuş da büyümüş uyumuş da büyümüş
Herkeslere çok gülmüş herkeslere çok gülmüş herkeslere çok gülmüş
Ayağa kalkmış yürümüş ayağa kalkmış yürümüş ayağa kalkmış yürümüş

Benim kızım sevimli benim kızım sevimli benim kızım sevimli
Anneyle baba sevgili anneyle baba sevgili anneyle baba sevgili
Etrafıyla  ilgili etrafıyla ilgili etrafıyla ilgili
Annesi gibi deli annesi gibi deli annesi gibi deli

Dediğim gibi bu da bir süreden sonra kafiyesiz, alakasız sürüp gidiyor, tıkanılan yerde ray ray raay ray rayyy diye devam ediliyor.

Sonuncu uyku şarkımıza gelirsek, bu şarkı/türkü yeni güfte yazılmadan olduğu gibi söyleniyor anne tarafından. Aze kendi kendine uyumaya başlamadan önce o kadar çok kez bu türküyle uyudu ki kucağımda anlatamam. Şimdi ise sakinleştirmek istediğimde yine epey işe yarıyor. İşte sevgili arkadaşımız Aytekin'in söylediği o türkü:




Hayatımızın bilumum anında Aze'nin hoşuna gitsin, korkmasın, bilgilensin diye müzikal tadında yaşıyoruz. O an napıyorsak onu şarkıyla söylüyorum kendisine. Bazen yukarıdaki şarkıların müzikleriyle bazen Beşiktaş marşlarına söz yazarak bazense Erkin Koray'ın Deli Kadın şarkısını Aze Çınar diye başlatarak.

Aze Çınar sen çok yaşa
Banyo yapacak babayla
Gözüne su kaçmayacak
Aze Çınar çok coşacak
lay lay lay layyyy .....

ya da

Aze Çınar dışarı çıkıyor
Annesine sarılıyor
Benim kızım hiç korkmuyor
Annesi onu çok seviyor

gibi.

Bu halin sonunda da Aze 3. ayından itibaren müzik mırıldanmaya, kendi kendini uyuturken şarkı söylemeye başladı. Şimdilerde ben şarkı söylerken o da "eaaeaee hiieeeaa aağağağaaa" şeklinde bana eşlik ediyor ki yeme de yanında yat! Böyle güzellik olamaz :)

Ne demiştik bir öncek postta; Müzik çok önemli bir şey. Ben müziksiz bir hayat düşünemiyorum umarım Aze de düşünemez.
Devamını Oku »

28 Şubat 2011 Pazartesi

Aze'nin Babası Değil, Benim Sevgilim...

Bir zamanlar çok cesurduk biz. O zamanlar öğrenciyken evlenmek, hayatla, çevreyle, birbirimizle başetmek dünyanın en kolay işi gelmişti. Biz ki devrim yapacağımıza inanıyorduk, bir evlilikle ve evlilikle gelen mahalle baskısı ile mi baş edemeyecektik? Bir imza bize ne yapabilirdi ki? Devrim yapacağımıza hala inanıyoruz ama şimdiki aklımız olsa öğrenciyken evlenmezdik açık konuşayım. Evlendik, Savaş okulu dondurdu ben bitirdim, sonra Savaş iş, okul vs uğraşırken ve eski aktif politika yaparken ki öğrencilikten anı kalan onlarca dersle boğuşurken çat diye atılıverdi okuldan ve bu son afla geri döndü. 


Şansımız bir garipmiş ki bu sefer de adam tam bitirecekken ben hamile kaldım. 3. ay dolana kadar yatmam gerekti. Savaş okulla mı ilgilensin, işe mi gitsin, bana mı baksın çocuk koşuşturmaktan bitmek üzere olan okul yine uzadı. Ve ha bugün ha yarın derken cuma itibariyle tezini de onaylatıp mezun olmuş oldu. Böylece yıllardır süren sınav gerilimi, ders çalışma yorgunluğu vs hepsi birden bitti. Diploma bir halta yarar yaramaz ayrı mevzu, ama en azından sonunda bitmiş oldu. 


E bunca gerilimin üzerine bunu kutlamadan geçmek olmazdı. Dün önce sevgili Funda ve Mete'nin evinde şahane ötesi, bir kuş sütü eksik kahvaltı ile başladık kutlamaya. Her ne kadar Funda kahvaltı sonrası "Aaa O... Çocukları çok güzel film, çok keyifli, esprili." deyip hepimizi (tamam özellikle beni) hönkür hönkür  ağlamamızı sağladıysa da (Abi çok acıklıydı valla. Sırrı Süreyya sen adamı öldürürsün) Evden çıktığımızda moddan da çıkmış olduk. 


Saat 16.30 gibi Şiirci'ye vardık arkadaşlarımızla içmek üzere. Herkesin sorduğu "Yahu adam her gün Şiirci'de çalışıyor zaten niye burada yapıyoruz kutlamayı?" sorusuna "Aze ile başka nerede bu kadar rahat edilebilir ki?" sorusuyla mukabele edip yerleştik. Ek gıdaya geçişle birlikte Aze'ye bolca süt biriktirdiğimden iç rahatlığıyla içtim rakımı. Zaten Aze Çınar da saat 21.00 civarı arabasında gece uykusuna geçip bizi özgür bıraktı. 


Yaklaşık gece yarısına kadar acayip eğlendik, acayip içtik. Yıl boyu ÖSSye kasıp sınav sonrası çılgın atan gençlerden hiç eksiğimiz olmadığı gibi bilumum fazlamız da vardı. Gecenin bir vaktinde şöyle düşündüm; şimdi şurada bir sebepten ölsem, bırak ünlü olup sokaktaki adamın yorum yapmasını, benim hayatımdaki bir sürü insan bile "cık cık emziren kadının alkolle işi ne? Hem de çocuğunu da götürmüş cık cık cık." derdi eminim. Bir kadeh de onların şerefine içtik. Bol dedikodulu, bol siyaset tartışmalı, bol romantik ve mutlu bir gece oldu.
Başından beri tüm bu süreçte yanımızda olan bütün arkadaşlarımıza ve ailelerimize çok çok teşekkürler ederiz. Sağolun hep varolun. 


Gidip de fotoğrafta olmayanlar
kusura bakmayalar
Geçtiğimiz 10 gün Aze'yle başbaşaydık sıklıkla Savaş'ın ders çalışması sebebiyle. Tam da Aze'nin bir level üste geçtiği dönemdi. İyice afacanlaştığı, önüne gelen her şeye el attığı, kendini kucaktan attığı, çabuk sıkıldığı, sürekli oyun istediği, katı gıdaları yerken kıllık yaptığı bu dönemde yalnız olmak beni epey yıpratmıştı. En çok da bu yüzden Savaş'ın bir hafta izinli olması şu an dünyanın en şahane şeyi. Dinlenmek, film izlemek, gezmek, ihmal ettiğimiz eş dost ziyaretleri yapıp misafir ağırlamak, yüzmeye gitmek, gezmek, yatmak yatmak, yatmak, yatmak... 


Bu arada Aze ceee oynamayı öğrendi. Daha önceki denemelerde yüzümüzü sakladığımızda hiç umursamayıp kafayı çevirirken, biz ceee deyip ortaya çıktığımızda zerre umursamaz ya da sadece bir bakıp kafayı geri çevirirken şimdi gayet oyuna katılıyor. Bezin arkasına saklandıysam bezi çekmeye çalışıyor, ceee deyince gülüyor falan.
Ayakta durabiliyor, tek başına çok rahat oturuyor, çat çat dönüyor. Valla korkuyorum artık başıma gelebileceklerden.  :) 


Başlığa gelecek olursak; bazen çok yabancılaşıyorum ben her şeye, son zamanlarda özellikle Aze'ye. "Vay beee ulan çocuğum var benim. Kızım var. Aaaaa çok tuhaf be!" şeklinde bir şok yaşıyorum küçük çaplı. Ama ondan da büyük çaplı şoku "Aaa bizim Savaş'ın (Biz sevgili olmadan önce dostum Savaş'ın benim için karşılığı Bizim Savaş'tı.) çocuğu olmuş. Anaa hem de benden!!" şeklinde yaşıyorum. Şu son iki gündür ise, Okul derdi yok, iş derdi yok, saat derdi yok, onca arkadaşa Aze derdi yok derken, sabahtan geceye el ele, diz dize keyifli vakit geçiriyorken kendime, Savaş'a, Aze'ye ve herkeslere hatırlatmak istedim. Savaş Aze'nin babasından önce benim sevgilim, biline, ona göre davranıla... Hoyda breee.

25 Şubat 2011 Cuma

İtiraflara tam gaz...

İtiraf edeyim, son 10 gündür falan evde zaman şöyle akıyor benim için Aze uyanıkken; "Bakayım saat kaç, hımm Aze'nin uyumasına 75 dakika var, hımm oley 35 dakika kalmış..." 
Biliyorum ki bir kere bu cümleleri kurabilmek bile, yani saat gibi uyku saati olan, uyku saatinde çat uyuyabilen bir bebek sahibi olmak bile büyük şans. Ama bunu bilmek Savaş'ın tam gaz sınavdı, tezdi okulu bitirme koşuşturmacasında olduğu ve bizim misafirsiz, evde yalnız olduğumuz anlarda Aze Çınar'ın yeni hareketli haline tek başıma sabırla tahammül edebilmeme yetmedi. Aslında daha doğrusu sabırla tahammül ettim. İşin itiraf yanı o. Kızımla mutlu mesut anlar geçirip, normal bir gün yaşamak değildi benimki, büyük bir çoğunluğuna tahammül etmekti. 


Aze de sağolsun hayatında bir level daha atlamış ve ele avuca sığmaz bir hale gelmişti günlerdir. Çatanak çotanak "sevgi" gösterilerinde bulunup can acıtmak mı dersiniz? "Gözünü seveyim" deyimini gerçekleştirmek üzere gözü yerinden çıkarma çabaları mı dersiniz, kucaktayken kendini yay gibi yapıp olanca ağırlığıyla -ki kendisi hiç hafif değil artık- yere hamle çabaları mı dersiniz... Kucakta tutulmaz, mama sandalyesinde tutulmaz, oyun halısına sığamaz, e ben ne yapayım bu sincabı? Türlü numaralar ve dediğim gibi dakika saymalarla bitti neyseki süreç. Savaş'ın yoğun zamanları bitmekle kalmadı, önümüzdeki bir hafta da full tatil. İkimiz de yaşadık.


Katıya geçtik. Başta epey süründürdü, yemedi, yemek döktü, benden yemedi, babadan yedi, o ağladı, ben ağladım derken artık oturttuk gibi. Sebze pek yemese de, yoğurt, muhallebi, pekmezli kahvaltı vs iyi yiyor. (Buraya maşallah gelecek) 


Yalnız emin oldum ki bu hayatta ciddi defolar var. Hiçbir şekilde her şey aynı anda şahane olamıyor. Fabrika ayarlarında yok böylesi bir şey. Mümkünü yok. Bebek gelişimi de aynen böyle. İlk bilmem kaç ay, bitki büyütür gibisin. Ama çok daha zorlusu. Sen zorluk çekerken bebek bitkisi hiç tepki vermiyor. Karşılıksız bir ilişki. Hop tepki vermeye başladı diyorsun, allaaaaah ne güzel la gülüyor, dokunuyor diyorsun. Hop afacanlıklar başlıyor, ikinci hamallık evresi başlıyor. "Şuraya taşı, buraya götür..", Katıya geçsin, memelere özgürlük diyorsun, yemek hazırla, yedi yemedi, aha hala meme, bolca meme dert binbeşyüz oluyor. Ayaklansa da kucakta taşımaktan kurtulsam belim koptu, hem de dillense ya?" deyiversen, seni arkasında nefes nefese maymun ediyor serseri. "O ne?" "neden?"," neden?" lerle aptal ediyor. 


Bu hayat pek fena. İlla başını, belini, beynini, kalbini ağrıtacak bir yol buluyor. 





22 Şubat 2011 Salı

Azo Mazoşizm

Yeni buldum bu tanımı, şimdilik tek müridi benim. Bizim sincap sevmeye başladı. Diyelim ki yatağından alacağım uyandığında, hem beni özlemiş hem yataktan kalktığı için mutlu, kucağıma alır almaz iki elini birden çotank diye yanaklarıma geçirip kafamı ısırmaya çalışıyor. Oyun halısında oynarken yanaştığımda, ellerini doluyor saçlarıma kendine çekiyor bir nevi sarılma olarak. Ten temasına bayılan bir bebek olarak elleri hep yüzümüzde zaten de coşku artınca o eller tırnakları çıkartıp geçiriyor yüzümüze. Bense başlıktan da anlaşılacağı gibi zevk alıyorum yarattığı acıdan. Seviyor çünkü o an beni ötesi yok. Benim bir kızım oldu ve o beni seviyor elleriyle. Acı çok geri planda kalıyor-du ta ki bu geceye kadar. Tırnaklarını gözüme öyle bir soktu ki 5 dakika ağladım acıdan. İlk anda bağırdım. Bir yandan da korkmasın diye gülümsemeye çalışırken baktı bir sorun yok bu sefer de saçlarıma daldı serseri. 
Bilmiyorum, sarılıp, öpmeyi falan öğrenene dek bu mazoşist aşk devam edecek sanırım. 

Yeni Mim

Gün içinde eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey?
- Aze'nin birden "Anne naber?" falan demesi

Gördüğün zaman, eğer almazsam uyuyamam dediğin şey.
- Yeni çıkmış Pınar Kür - Vedat Türkali - Meltem Arıkan  kitabı

Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey.
- Ahah herşey olabilir. 

Uğurun var mı, uğurun?
- Koluma taktığım bir ip var.

Kendine en yakıştırdığın renk?
-mor, siyah

En sevdiğin takın?
- Yunuslu bilekliğim, yunuslu kolyem

Takıntın?
- O kadar çok ki?

Bavulum çoktan hazır, gitmek istediğim şehir, ülke?
-Küba

Ben bu şarkıyı duyunca şakırım?
- Hiçbir şeyin şarkısı

Solunda ne var?
- 1 Mayıs Afişi, İşçi Filmleri Festivali afişi, vantilatör, printer, defter, gözlüğüm, su



Sulidin, Selin, Bir annenin paylaşımları da mimlediklerim olsun.



20 Şubat 2011 Pazar

İzafiyet ve Mutluluk

Birinden 10 birim bir şey beklerken onun 5 birimle gelmesi bizi üzerken, hiçbir şey beklemezken 5 birimle gelmesi bizi mutlu etmez mi? O zaman mutluluklarımız karşımızdaki kişiye değil de bize bağlı değil mi?


Ve yine o zaman mutluluk kimseden bir şey beklememek mi yoksa kimden ne bekleyeceğini iyi bilmek sanatı mı?




.

19 Şubat 2011 Cumartesi

Unutulmuş Yapılacak...

Ben bunu nasıl unuttum, No:27'de gördüm hatırlattım. Dövme yapılacak!! Bir tane yıldız yumruklu, bir tane çınar yapraklı en az iki tane dövme yapılacak!

18 Şubat 2011 Cuma

Yapacaklarım Sobesi

Sulidin sobelemiş, uzun vadede yapmak istedikleriniz nedir diye...  Ne güzel etmiş, listeli dursun bir kenarda. 


1- Bittabi: Süt verme işi biter bitmez zayıflamak. Aynada kendimi gördüğümde korkuyorum artık. 
2- Yazı çizi işleri daha düzenli yapılacak. Akıldaki projelerin hepsi gerçekleştirilecek. 
3- Yan flüt iyi derecede çalınacak hale gelinecek. 
4- Daha çok kitap okumaya başlanacak yeniden. 
5- Poğaça - börek - kek yapımı öğrenilecek. 
6- Bir gün mutlaka bahçeli ve köpekli bir evde yaşanacak. 
7- Kocayla kocadan öte sevgili, dost olunduğu hiç unutulmayacak, incelikler, heyecanlar, kaçamaklar yapmaktan hiç vazgeçilmeyecek.
8- Aze Çınar'la aramızda 30 yaş olduğu hiç unutulmayacak, çocukla çocuk olunmayacak :)
9- Dost kıymeti hep bilinecek, sözde dostlar farkedildiği anda bir an bile hayatta tutulmayacak. 
10- Biraz daha sakin bir insan olmaya çalışılacak.
11- İnsanlarda mükemmeliyetçilik bırakılacak. 




Aklıma ilk gelenler bunlar.  anneno:27 ve Duygu ile okuyan ve cevaplamak isteyen herkese sobe. 

17 Şubat 2011 Perşembe

Olan Biten

Öncelikle en muhteşem haber; 14 Şubat'ta  Blogcu Anne'nin verdiği haberle, Derin'in baba diyor oluşuyla bir gaza gelip Aze'ye baba baba baba demeye başladım. Bizim hatun bunu bekliyor olacak ki akşamında başladı babba babba demeye. Sonrasında da kapanmak bilmedi çenesi. Bunda da anneye benzediği garanti! Çektiğimi görmesin diye yamuk yumuk tutsam da aleti, en azından sesler doğru düzgün kaydoldu.:






Yoğun bir haftaydı. Sanırım 16 yıllık arkadaşım, nikah şahidim Sibel ve kızı Ece, Sibel'in Ablası Mukaddes ve oğlu Efe ile biz buluşup ilk anneli bebekli muhabbetimizi gerçekleştirmiş olduk.  


Sevgi Yumağı


Bunun dışında geçtiğimiz cuma Savaş'la bir işimiz vardı. Saat geç olmadan iptal olunca  Savaş'ın annesinin de halihazırda bizde oluşunu fırsat bilerek Fatmagül ve Öznur'un evindeki şahane içmece organizasyonuna dahil olduk. Sevgili Çiğdem de İstanbul'daydı, onunla da ilk olarak görüşmüş olduk. Aylardır bu kadar çok içip bu kadar eğlenmemiştik. Süper oldu. 




Hemen ertesi günü Edebiyat Atölyesi toplaşması vardı. İlk kez Robin Rüzgar, Arya ve Aze Çınar'ın katılımıyla düzenlenen atölyede Jane Austen, Aşk ve Gurur söyleşilecektiyse de anca filmi izlenebildi, bebeklerle söyleşme kısmı şimdilik pek mümkün olamadı. Evden çıkarken öyle acele çıkmışım ki süt sağma aparatları, biberon vs her şeyi evde unutmuşum. Sağolsunlar Peri ile Hasbiye bir koşu lazım gelenleri alıp geldiler. Yalnız ayların verdiği evin içinde ekmek elden su gölden hayat öyle yerleşmiş ve dışarıdaki zorluklu hayat öyle uzakta kalmış ki hormonların da desteğiyle malzemeleri unuttuğumu ilk farkettiğimde yaptığım şey bol sulu ağlamaya başlamak oldu: Kızım aç kalacaaaağğğk! Gidip mama, biberon almak gibi en basitinden bir çözüm bile aklıma gelmedi. İki dakika sonra biraz sakinlediğimde, kızımın yemek vakti gelmişken benim çözümüm Tee Çengelköy'den kalkıp eve dönmekti. Neyseki yemek sorunu hallolduktan sonraki gün çok güzeldi. 


Robin, Arya, Aze
Bitti mi? Bitmedi. Kardeşimiz gibi sevdiğimiz ve fakat bayadır gurbette okuyan ve baya da okumaya devam edecek olan Barış geldi Türkiye'ye. Hem onun için hem de Bursa'dan gelen Çiğdem için Beyoğlu'nda toplaştık Pazar günü de. Kızımla hazırlanıp yola çıktık:




Şiirciye vardık, misafirlerle buluştuk.

Çiğdem-Barış

Derin tartışmalara daldık;



Anlayacağınız dolu ve mutlu günler geçirdik. Her ne kadar salı günü "Olley Cumartesiye kadar evden çıkmam gerekmeyecek." yorgunluğunda da olsam, yine olsa yine yaparım :) Cumartesi demişken, cumartesi Perpa İş Merkezi'nin Konferans Salonu'nda 1 Umut Derneği'nin Dayanışma gecesi var. Metin Kemal Kahraman ve Bandista sahne olacaklar. Biz kızım da dahil tam kadro orada olacağız. Bekleriz efendim. 


Aze'm Çınar'ıma gelirsek, demin dediğim gibi cıvıldamaya, uzamaya ve kilo almaya (tam bir tosun oldu, artık taşımak çok zor geliyor.) devam ediyor. Sımsıkı sarılıyor, saçlarımla oynuyor, bazen çekiyor. Bugün Sibel'in kucağından bana geldi yine. Yine acayip mutlu oldum :) Ek gıdalarla henüz mesut bir ilişki oturtamadık. İlk bir hafta epey direndi Aze. Bugün ise yoğurdunu da muhallebisini de süper yedi. Umarım böyle gider. Laf aramızda yoğurtlarım şahane oluyor katı, yoğun ve leziz. Savaş bugün aile boyu yoğurt yapmaktan bahsediyordu o derece :)


Bir hafta da böyle geçti işte. 

15 Şubat 2011 Salı

Lohusa Hikayeleri

Lohusa Hikayeleri ile ilgili yapılmış bir röportaj yayınlandı şu adreste: http://www.cocukdayaparimkariyerde.com/bizim-evin-halleri/ben-bir-anneyim/3889-lohusa-hikayeleri-moralinizi-yerine-getirecek
Henüz göndermemiş annelerden de hikayelerini bekliyoruz.

Kırılgan bir çocuğum ben, yüreğim cam kırığı*

Yüksek Lisansımı yaptığım İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uyguluma Merkezi, 8-9-10 Mart tarihleri arasında, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında bir çok etkinlik düzenliyor. Bunlardan biri de "Hakları Çalınan Kadınlar ve Çocuklar" temalı program. Bu konuda yapılacak panellere, film gösterilerine, resim sergilerine katılabilir, "Çocukların Gözlünden Toplumsal Cinsiyet Rolleri" isimli belgeseli izleyebilir  , Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi Müzik ve Dans Gösterisi'ni izleyebilirsiniz.



* Murathan Mungan

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ekşi Sözlük Görgüsüzlüğü

Yok Ekşi Sözlük değil görgüsüz olan, benim. 
7 yıldır Ekşi Sözlük yazarıyım. Hayatımda o kadar çok şeyi etkilemiştir ki sözlük, işten arkadaşlığa, kişisel gelişimden politik algıya kadar anlatamam... Cumartesi günü 12. Yaş günü toplaşması vardı Hilton'da. Bugüne kadar bir çok toplaşmaya gitsem de bunca kalabalık olanlara gitmeyi hiç  tercih etmedim. Benim eğlence anlayışımla pek uyuşmuyor diye. İşte bu toplaşmada, Ekşi Sözlük'te en çok takip edilen 101 yazarın nickleri Hollywood misali yıldızlara yazılıp yere yapıştırılmış. Öğrendim ki ben de onlardan biriymişim. Çok mutlu oldum. O kadar mutlu oldum ki görgüsüzlük yapma pahasına bu haberi ve toplaşmaya giden arkadaşım Fatmagül'in çektiği fotoğrafı paylaşmadan edemedim. 
Ne diyeyim takip edenler sağolsun, hayat beni de utandırmasın.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Anne İtirafları

Sulidin Slingomom'un başlattığı anne itirafları mimiyle mimlemiş beni. Son enerjimle cevaplıyorum. Zira bugün pek yorucu bir gündü. 


İtiraflarım: 


1- Bugünki gibi bazı zor günlerde kafamda şu soru çınlayıp duruyor: "Niye çocuk sahibi olmak istedim ben?" 
2- Hayatta hiçbir konuda diğer insanlardan takdir görmek umurumda olmadı, annelik mevzusu dışında. 
3- Normal doğum yapmanın bu kadar övgüyle karşılanacağını beklemiyordum. Pek hoşuma gitti. 
4- Sanırım içimde  bir Alman okul müdüresi gizliymiş. Çok korkuyorum bu müdürenin ileride Aze'ye yapacaklarından. 
5- Çocuk olunca parayı hiç önemsememeye devam ederim sanıyordum. Olmuyormuş. En azından bir miktar asgarisi varmış bu işin. 
6- İstediğimde yatıp istediğimde kalkmayı çok özledim. (Nankörlük etmeyeyim bir sürü anneye göre şahane uyuyorum aslında)
7- Sigaranın tadını falan değil de elimi dolduruyor oluşunu, içkiye yakışışını özlüyorum. 
8- Dışarıda tek başına arkadaşımda kalmayı özledim. 
9- Süt sağmaktan ve tüm emzirme sürecinden nefret ediyorum. Ama hem inadım hem Aze'nin ileride sağlıklı olacağı düşüncesiyle nefret ede ede devam ediyorum. 
10- Çocuğunun sana sarılmasının bu denli şahane olduğunun ve bu sarılma işinin yukarıda sayılan ve sayılmayan tüm şikayetlenmelere değeceğinin, abartı bir iddia olduğunu düşünürdüm önceden. Değiyormuş. 


Ben de yine Başak, Deli Anne ve  çok bilmiş i mimliyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Lohusa Hikayeleri

Ben bir şey yaptım. 
Bebeğim doğduktan sonraki 4 ay beni pençesine alan ve çok fena çektiren, ne zaman ki yalnız olmadığımı, benim gibi çok anne olduğunu gördüğümde biraz daha rahatladığım lohusa sıkıntısıyla ilgili bir şey. Aslında bir çok kadının bunu yaşadığını ama ya kendini güçlü göstermek için ya mahalle baskısı yüzünden ya da kendini tek sandığı için yaşadıklarını içine attığını, içine attıkça sürecin uzadığını gördüğümde, bu süreci yaşarken yalnız olduğunu düşünmenin ne kadar ağır gelebileceğini bizzat yaşadığımdan http://lohusahikayeleri.blogspot.com/ diye bir blog açtım. Olur da yarın bir anne "40 gün geçti hala niye dinmedi benim sıkıntılarım. Ne oluyor bana?" diye düşünüp internet karıştırırsa diye. Buradaki hikayeleri görsün ve yalnız olmadığını bilsin diye. Haberleri olur olmaz hikayelerini gönderen anneler oldu. Hala yazan anneler var ve eğer senden ricam okuyan kişi varsa böyle bir hikayen lohusahikayeleri@gmail.com a bir e-posta atman. Ya da doğum yapmış sıkıntılı arkadaşlarına bu sitenin linkini vermen. 
Sıkıntılar paylaşıldıkça azalıyor hakkaten. Hem anlatan hem okuyan için. 

Ya tutarsa!!!!

Dün biz yoğurt mayaladık! 6. ayını dolduran hanım kızımıza her gün mayalanmış taze yoğurt vermek icap ettiğinden ve ben de maharetime pek güvenmediğimden dedik ki yoğurt makinası alalım. 55 liraya ucuz bir tane bulduk. Vimjo'dan sipariş verdik. 2 gün sonra arayıp "Stoklarda yok" dediler terbiyesizler. İş başa düşünce "Bari alana kadar yapalım tutturduğumuz kadar." diyerek giriştik işe. Yoğurt mayasını karşı komşumuzun Aze'den 22 gün büyük torunu Ecrin için mayaladığı yoğurttan yaptık. Yine karşı komşumuz Zarife Teyze'nin anlattığı şekilde önce bir bardak sütü kaynattık. Cam bir kavanoza koyduk. 40 derece civarına kadar soğuduğunda bir çorba kaşığı yoğurt mayasını sütün içine karıştırdık. Ki sonra emziren anneler mail grubunda okudum ki bir tatlı kaşığı olması yeterliymiş. Kavanozun ağzını sıkı sıkı kapadık ki yine sonra öğrendiğimize göre tam sıkı kapanmasa ve hatta kapakta delikler olsa daha iyiymiş. Sıkı sıkı sardık havlularla, masa örtüleriyle koyduk kaloriferin üstüne. 5 saat sonra açtık, ilk önce bi üzüldük zira koyu ayran kıvamındaydı malzeme. Sonra tadına baktık ohannes şahane yoğurt tadı!! Sonra doktorumuzun söylediği sıvımsı yoğurdu bebekler iyi hazmeder lafını da hatırlayınca bu işi başardığımıza kani olduk. Bu gazla da yoğurt makinasından vazgeçtik. Ve karşınızda Aze'm Çınar'ımın ilk yoğurt yiyişi.





6 Şubat 2011 Pazar

İki Üç Küçük Cümle...

Bu akşam arkadaşım Sibel bizdeydi. Savaş'ın kardeşi Sinan ve onun eşi Özlem. Onlarla birlikte bir de Özlem'in Antalya'dan kuzeni gelmişti. 12-13 yaşlarında bir oğlan çocuğu. Daha önce bir kez Antalya'ya Özlem'i istemeye gittiğimizde görmüştüm. Akşamın ilerleyen saatlerinde, odanın ortasında oyun halısının üzerine uzanmış Aze, yanında ona maymunluk yapan, kulak çöpünü serumla ıslatarak burnunu temizlemeye çalışan ben ve koltuklarda oturup Aze'nin burnunda çöp varken bile kahkaha atmaya çalışmasına gülen arkadaşlar... Kenardan minik kuzen dedi ki bebekle konuşma ses tonuyla: " Sen çok şanslısın Aze Çınaaaar, annen sana ne güzel bakıyooor, seni ne çook seviyoor, ne güzel seviyooor, ne güzel ilgileniyoor." Sağdan soldan herkesler bir şey söylüyordu zaten, "Azeee" diye sesleniyorlardı falan. Öyle geçti gitti yani sözleri. Bense apacayip bir ruh haline girdim. 6 AYDIR DUYDUĞUM EN GÜZEL SÖZLERDİ. Çok mutlu oldum. Çok duygulandım. Gözlerim doldu. Öte yandan "Acaba öylesine mi söyledi yaptıklarımı beğenip yoksa kendisi ilgi görmüyor da özenerek mi söyledi" diye kurarak üzüldüm.


Ama esas yazma gerekçem şu ki, aylardır en çok ihtiyacım olan şey Aze'ye iyi bakıyor olduğumu duymakmış. Yeni annelere hiçbir şey bilmiyormuş muamelesi yapıp "Şunu şöyle yap, bu böyle yapılır, dur öyle değil böyle." tavsiyeleriyle anneye kendini yetersiz hissettirenlerin sayısı dünyalar kadarken, bu kadar basit bir övgüyü su gibi yapıp anneyi mutlu etmek de ancak 12 yaşındaki bir çocuğun temizliğinde mümkünmüş.

4 Şubat 2011 Cuma

Aze Çınar 6 Aylık

Tey tey teeyyy çalsın sazlar oynasın herkesler. Aze'm Çınar'ım hayattaki ilk yarım yılını tamamladı ki daha dün karnımda tekmeler atıyordu sonra da kırkı çıksın diye bekliyorduk. Daha dün "doymuyor bu çocuk, çok zayıfladı"  idi, bugün "Hay maşallah nasıl beslediniz siz bunu tosuncuk olmuş." oldu. Daha dün "yetmiyooor sütler yetmiyooor, süt yapsın diye yediklerim erimiyor vücuttan erimiyoooor"du şimdi azalacak olan süt ihtiyacımıza süt yetiştirme derdi olmadan diyet, spor hayalleri gerçek oluyor. Daha dün gözüme bile bakmıyordu şimdi sarılıp saçımı okşuyor.


Bense daha dün "Bitti galiba artık hayat. Bundan sonra hep böyle öfkeli ve hüzünlü olacağım korkarım. Hayat ne zalımmışsın" derken şimdi hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum. Her gün başka özellik geliştiren, yeni beceriler oluşturan kızımı dünyanın en eğlenceli sirkini evimde ağırlıyormuşcasına eğlenerek izliyorum. 


Hayat hakkaten çok tuhaf. Çelişkisiyle, hızıyla, değişkenliğiyle... Ama bunca sevdiğim sevgilim ve kızımla her tuhaflık, sıkıntı, üzüntü daha çekilir hale geliyor, gelecek. Benim minik sincabım, tatlı farem. 6 Aylar 1 yaşlara, yaşlar yaşlara eklensin dilerim. Seni öyle çok seviyorum ki... 

3 Şubat 2011 Perşembe

Ölüm ne tuhaf, tabutlar falan....

Dün sabah berbat uyandım. rüyamda Savaş - hem de bana kiraz almaya çalışırken- ölmüştü. Cenazesi vs. baya uzun bir kabustu. Kabusun bana en çok basan kısmı Savaş'ın Aze'nin başka hiçbir anını, Aze'ninse babasını bir daha hiç göremeyecek olmasıydı. Aze kendisini o kadar isteyen, kendisi için o kadar emek harcayan babayı tanımayacaktı. Bir ebeveyn başına gelebilecek en boktan hallerden biri herhalde. Diğeri ise zaten evladın ya da eşin ölümünü görmek olsa gerek.


Bu dehşetle uyandım, gittim salondaki sevgilime sarıldım. Rüyamı anlattım. Annem Defne Joy ölmüş dedi. Nefesim kesildi. Daha kabusumun içinden çıkamamışlığımla empatinin dibini buldum.  Akşam haberlerde duyduğum "Oğluna süt verecek diye kahve bile içmezdi." cümlesi bağrımı deşti. Süt içeren göğsüm sızladı acıdan. Oğlu Can'ın bir daha ne annesini göreceği ne anne sütünü içeceği gerçeği göğsüme oturdu. Dünden beri Aze'ye daha bir sıkı sarılıyorum. Küt diye ölüp bir daha görememe ihtimalim herkes kadar yüksek. 


Sonra bugün bilumum internet sitesinde insan evladı mümkün olmayan yaratıkların yorumlarını gördüm. Yok alkol, yok ihanet, ahlaksız, bundan anne mi olur? haketti... gibi yüzlerce iğrenç döküntü. Bunları yazanların çoğunun çıkış noktası da İslam! Hoşgörü dini İslam. Gıybet yapmayın diyen İslam. Kulla Allah arasına kimse giremez diyen İslam. Ben kendisine inanmasam da bu sözde inananlardan daha hakimim sanırım kendisine. Ya da bu kadar arsızca dine sığınıp akbabalık yapacak aşağılık olmak doğalarında var. 


Bir insanın ne yaşadığı, neler yaptığı, neler hissettiği dışarıdan bakılarak bilinemez. Kaldı ki birinci derece yakınları dışında kimseyi ilgilendirmez de . 
Kendileri her haltı yiyip sağa sola, özellikle kadınlara bok atmaya meraklı insan müsvetteleri; İki yüzlü ahlakınız, onursuzluğunuz yere batsın. 

2 Şubat 2011 Çarşamba

Aze ve Müzik 2

Melike ninni olarak ne söylüyorsun diye sormuştu. Selin'in blogunda yazdığı da ayrıca ilham oldu, ninni olarak ne yapıyorum onu da yazayım istedim. Bir önceki yazı da Aze'nin dinlediği yetişkin şarkılarını yazmıştım.


Bu dinlediğiniz şarkıdır efenim bizim aylardır en büyük kurtarıcımız. Tam 6 aydır bu müziğin üzerine söz uydurarak Aze'nin ennnn çok dinlediği ninniyi yaratıyorum. Şarkı 5 mısralık bölümlerden oluşuyor. Dolayısıyla benim bölümlerim de 5 mısradan oluşuyor. 5 mısra uydurmak zor olduğundan 1. ve 5. mısraları aynı söylüyorum. Hece sayısı her zaman aynı olmuyor tabi. O zamanlar da kimi heceleri uzatıp müziğe uyduruyorum elbet. 1., 2., ve 5. mısraların son heceleri uzatılarak söyleniyor hep misal. (tam bu satırları yazarken Savaş geldi yanıma, ben şu an da orjinali dinliyorum. Şöyle dedi ne yazdığımı görmeden: Bu şarkının adı artık benim kızım çok güzel)

Örnekler şöyle:

Benim kızım bir tane
Yanakları gül dane
Mutlu oldu bu hane
İşte doğdu efsane
Benim kızım bir tane

Benim kızım pek hoşmuş
Yanakları tontoşmuş
Kızım hemen uyurmuş
Uyur hemen büyürmüş
Benim kızım pek hoşmuş

Benim kızım minnacık
Yanakları elmacık
Dudakları kirazcık
Burnu da hokkacık
Benim kızım minnacık

Benim kızım büyüycek
Annesine gülecek
Babasını öpecek
İnsanları sevecek
Benim kızım büyüycek

Benim kızım bir fare
Sanki minik bir pire
Yüzü bulanmış kire
Annesi yemiş püre
Benim kızım bir fare

Benim kızım sincapmış
Anneyi ısırırmış
Burnunu oynatırmış
Ağzını uzatırmış
Benim kızım sincapmış

Benim kızım çok güzel
Gördüğüm en minik el
Kafası da biraz kel
Değmesin yüzüne yel
Benim kızım çok güzel

Benim kızım hep gülmüş
Yanakları sümbülmüş
Dilleri de bülbülmüş
Minik gonca bir gülmüş
Benim kızım hep gülmüş

Kızımın adı Aze
Kendisi güzel bir taze
Doyulmaz minik yüze
Aman gelmesin göze
Kızımın adı Aze


Bu yazdıklarım sıklıkla söylediğim ve artık oturmuş, ezberlediğim bölümler. Duruma göre, Aze'nin keyfine göre yeni yeni bölümler sallayıp, unutup bir dahakine başka bölümler sallayabiliyorum.


Bu emsaldeki diğer şarkımız ise şu;




Bu şarkıya söz yazarken hiç zorlanmıyor insan, bir mısra 3 kez söylendiğinden bir sonrakine uymuş mu uymamış mı, nakarat olmuş mu olmamış mı hiç önemi kalmıyor her mısrada dilediğince sallayabiliyorsun. Genelde kızım uyandığında, kucağıma alıp, ayılmasını sağlarken, kucağımda dolaşırken söylemeye başlıyorum bunu ilk mısradan sebep:

Ben kızımı özledim Ben kızımı özledim ben kızımı özledim
Aze ben seni sevdim Aze ben seni sevdim Aze ben çok sevdim
İnsan böyle güzel olur mu insan güzel olur mu böyle güzel olur mu
Ben kızımı çok sevdim ben kızımı çok sevdim ben kızımı çok sevdim

Benim kızım uyumuş benim kızım uyumuş benim kızım uyumuş
Uyumuş da büyümüş uyumuş da büyümüş uyumuş da büyümüş
Herkeslere çok gülmüş herkeslere çok gülmüş herkeslere çok gülmüş
Ayağa kalkmış yürümüş ayağa kalkmış yürümüş ayağa kalkmış yürümüş

Benim kızım sevimli benim kızım sevimli benim kızım sevimli
Anneyle baba sevgili anneyle baba sevgili anneyle baba sevgili
Etrafıyla  ilgili etrafıyla ilgili etrafıyla ilgili
Annesi gibi deli annesi gibi deli annesi gibi deli

Dediğim gibi bu da bir süreden sonra kafiyesiz, alakasız sürüp gidiyor, tıkanılan yerde ray ray raay ray rayyy diye devam ediliyor.

Sonuncu uyku şarkımıza gelirsek, bu şarkı/türkü yeni güfte yazılmadan olduğu gibi söyleniyor anne tarafından. Aze kendi kendine uyumaya başlamadan önce o kadar çok kez bu türküyle uyudu ki kucağımda anlatamam. Şimdi ise sakinleştirmek istediğimde yine epey işe yarıyor. İşte sevgili arkadaşımız Aytekin'in söylediği o türkü:




Hayatımızın bilumum anında Aze'nin hoşuna gitsin, korkmasın, bilgilensin diye müzikal tadında yaşıyoruz. O an napıyorsak onu şarkıyla söylüyorum kendisine. Bazen yukarıdaki şarkıların müzikleriyle bazen Beşiktaş marşlarına söz yazarak bazense Erkin Koray'ın Deli Kadın şarkısını Aze Çınar diye başlatarak.

Aze Çınar sen çok yaşa
Banyo yapacak babayla
Gözüne su kaçmayacak
Aze Çınar çok coşacak
lay lay lay layyyy .....

ya da

Aze Çınar dışarı çıkıyor
Annesine sarılıyor
Benim kızım hiç korkmuyor
Annesi onu çok seviyor

gibi.

Bu halin sonunda da Aze 3. ayından itibaren müzik mırıldanmaya, kendi kendini uyuturken şarkı söylemeye başladı. Şimdilerde ben şarkı söylerken o da "eaaeaee hiieeeaa aağağağaaa" şeklinde bana eşlik ediyor ki yeme de yanında yat! Böyle güzellik olamaz :)

Ne demiştik bir öncek postta; Müzik çok önemli bir şey. Ben müziksiz bir hayat düşünemiyorum umarım Aze de düşünemez.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...