Doğduk da kırkımız bile çıktı biz hala bir yazı bile yazamadık çocuklu olmak, anne olmak üzerine. Çok yoğunluktan ve yorgunluktan mı derseniz, aslında değil. İlk zamanlardaki panik, tecrübesizlik ve gelen giden yoğunluğunu atlattıktan sonra bir rutin oturttuk ve çok çok yoğun falan da değiliz. Ama şöyle bir şey oluyor; hiçbir şey yapacak isteğim olmuyor. Ana kucağında yanımda uyuduğunda bol bol onu izliyorum, beşiğine koymuşsam boş boş televizyon izlemek istiyorum. Bilgisayar başına gelmek bile zor bir mesele haline geliyor.
Neyse gelelim geçen kırk günün özetine; Hastaneden çıktık, eve geldik. Baya bir süre gelen giden, zaten evde kalan ev çok kalabalıktı. Yeni doğmuş evde kalabalık pek yorgunluk yaratabiliyor. Hele ki gelenlerden, sorulmamasına rağmen sürekli akıl verenler çok olunca. Emzirme ile ilgili sıkıntı yaşadık. Hala da tam çözdük sayılmaz aslında. Hatta şöyle söyleyebilirim; doğurmak kesinlikle emzirmekten daha kolay. Bu ayrı yazı konusu... Evet hal böyle olunca yorumlar gırla haliyle; “Aç bu çocuk...”, “Mamaya mı başlasanız?”, “Kaşıkla yedirin anne sütünü”, “Biberonla yedirin”... Memelerin kamusallaşması ve her gelenin siz emzirirken gelip dibinizde emzirme hadisesini izlemeyi kendinde hak görmesi ise ayrı mevzu. Gelip gelemeyeceğini sorarak gelen yakın arkadaşları tenzih ederim... Neyse, emmesi, giyinmesi, yediği, içtiği, yattığı bu kadar çok kişiye dert olunca stres de epeyce oluyor haliyle. E bir de lohusalık diye bir halt var tabi. Hormonlar feci çıldırıyor. Hamileliğin kat be kat fazlası. Ağlama krizleri, deli sinirlenmeler... Umuyoruz ki en azından bu kısım bitti artık.
Bunun dışında annelik-babalık işi Ayşen ve Erdem'in te baştan dediği gibi tamamen pratik ve alışma işiymiş. İlk başlarda “aha şimdi boğacağım kızı” derken tişört giydirirken, şimdi saniyede tak tak giydirip çıkarılabiliyorum, banyo yaptırırken panik olmaca bitti. Geceleri uykudan uyanma, acayip zamanlarda yeniden uykuya dalma kolaylaştı. Gaz çıkarma, alt değiştirme çocuk oyuncağı gibi oldu. Ama sanırım ne kadar zaman geçerse geçsin, sebepsiz yere ağladığında oluşan panik hali hiç bitmeyecek. Kemal Sunal filmleri gibi; Aze Çınar ağlıyor, sonra biz oturup ağlıyoruz.
Doktor kontrolleri için evden çıktık, 2-3 kere Metrocity'e gittik, Babayı iş yerinde ziyaret ettik, Bir kez de Erdem, Ayşen, Nisan ve Güney'i ziyaret ettik. Şunca süreçte eskilerin söylediği manasız gözüken pek çok şeyin bir alt yapısı olduğunu bizzat görsek de kırkını beklemeden epey gezdik. Yoksa delirebilirdik, Savo'yu da delirtebilirdik. Sling diye bir taşıma aracı keşfettik. Bir rahat ettik bir rahat ettik o kadar olur. Çanta gibi taşıdık kızımızı.
Annem, Aylin, Gökay, Neşe, Gökşen, Aylin geceleri yanımızda oldular değişik vakitlerde, Geriye kalanlarda Savaş bolca izin alıp evdeydi. Genelde çektirdik yanımızdakilere, Aze Çınar'ı sevdirip Derya'nın kaprislerini affettirmeyi denedik.
Çok yedik, hiç kilo almadık. Emzirmek hakkaten çok kalori yakıyormuş sevinerek gözlemledik. Çok güldük, çok ağladık. Birbirimize alıştık. Anne Derya ile Baba Savaş birbirlerine alıştı. Bebek her uyuduğunda anne olmayan Derya ile Baba olmayan Savaş çıktı gizlendikleri yerlerden. İki hali sentezleyip, eski hallerini unutmadan, yeni özelliklere alışmayı denedik, umduk, deniyoruz.
Aze Çınar'ı izlemeyi dünyanın en eğlenceli işlerinden biri bildik. Elleri, kolları, burnu, gözleri, oynattığı her yeri, yapmaya başladığı her yeni şey, bizi tanımaya başlaması, emmek için ortalığı ayağa kaldırması, elleriyle parmaklarımızı sıkıca kavraması, gülümsemesi dünyanın en eğlenceli ve şahane şeyleri oldular.
Kendi kendimize söz vermiştik kör olmuş anne baba algısıyla “bizim çocuk çok güzel, çok zeki” sayıklamalarına girişmeyeceğiz kimseye diye. Sözümüzü tutup yalnızken fısıldıyoruz birbirimize. Nazara pek inandık, ne zaman "şu da şöyle" desek, o şeyin hemen bozulduğunu gördük. Dolayısıyla pek bir öz anlatıyoruz artık her şeyi. Maşallah en çok kullanılan kelimemiz oldu.
Pek şeker bir ev arkadaşımız oldu. Yeni kankamız. Şimdiye kadarki arkadaşlarımız içinde en eğlencelisi ne yalan söyleyelim. En şekeri. Şu ana kadar iyi anlaşıyoruz. Bakalım kiraya ne zaman ortak olacak....
Gözlerim dolarak okudum.Hormonlar diyeceksin belki ama hayır çok güzel anlatmışsın 40 günün özetini paylaşımlarınızı.Bu arada sling dediğin şeye bayıldım.Pek güzel gözüküyorsun.Sevgiler...
YanıtlaSil:) sağolasın Duygu. Ya slingi çok tavsiye ederim. Acayip rahat bir şey. Kol ve bel ağrısı da yapmıyor. Saatlerce taşıyabilirsin çocuğunu böylece. Üstelik ellerin de boş kalıyor.
YanıtlaSil40 cıkmıs bebege daha ılk 'gozunuz aydın analı babalı buyutun' demek sımdı kısmetmıs...cok sahane resımlerınız ve cok agladım yazdıklarına..
YanıtlaSilunutmadan hıcbır zamana kıraya ortak olmayacak bılesın..hep cepten yıyecek sırınlıklerıyle... ama dunyanın en sahane seyı..gule gule buyutun..ve heppp mutluluguyla mutlu olun:))sevgılerımle gulsun erdem
:)) ağlamayın yav yazdıklarıma :) kiraya ortak olacak valla, yok ölye yağma :))
YanıtlaSilbırak göz dolmasını, dün gece böğüre böğüre ağladım blogunu okurken:)) çok sevimli bir üçlü olmuşsunuz! hep böyle kalın...
YanıtlaSilallah allah halbuki keyifli yazmaya çalışıyorum. hem kopuk oluyor çoklukla. niye ağlatıyorum hiç anlamadım. hay allah.
YanıtlaSilsevimlilik övgüsü için sağolun :)
Yav ben bunları yeni okuyorum dünyadan habersizmişim.işteyim şuanda duygulandım vallahi,bence büyüyünce bunları okuduğunda kesin duygulanacak o da.(ayça):))
YanıtlaSil