Lilypie Second Birthday tickers

6 Nisan 2011 Çarşamba

Hayat Güzel-miş-miş-miş

http://www.youtube.com/watch?v=RAjEr2FhmjQ
Bu şarkı eşliğinde yazıyorum, şarkı eşliğinde okunsa güzel olabilir. 
Ben bu şarkıyı iki ruh halinde de seviyorum. Üzgünken de iyi geliyor bana, mutluyken de. Mutluyken kendim söylüyorum içimden, normal hızının 3 katı hızda. Sözleri değiştiriyorum biraz ya da sadece nakaratı söylüyorum hızlıca. Son günlerde de iki şekilde de çok sık dinledim ve söyledim. Hayat her şeyden önce şaka gibi çünkü. İstabul'un havası gibi dakikası dakikası uymuyor. Sabah depresyondayken akşamına dünyanın en mutlu insanı gibi hissedebiliyor insan. 


Son günlerin en üzücü hadisesi Ahmet Şık ekseninde gelişen saçmalıklar silsilesi. Evet başlı başına Ahmet'in haksız mağduriyeti (haklı mağduriyet var mıdır ki kuzum?) yeterince üzücüyken, bununla beraber yaşanan, insanın zihnini donduran olaylar insanı yaşamdan soğutuyor. Bir insan sevdiklerinden mahrum kalmışken, dört duvar arasında tıkılıp kalmışken, kendi aklı paradan çalıştığı için, bir de sanki kitap pazarlama uzmanıymışcasına "Kitap satışlarını arttırdılar 10bin satacaktı şimdi bilmem kaç" satacak diyebiliyor vicdansızın teki. İki gün geçmeden paranın ne kadar umurunda olmadığının cevabı Ahmet'ten geliyor ve kitap bedava yayınlanıyor sanal alemde. Bu konuyla ilgili anlatılacaklar çok fazla da ben yine sinirlenip dalmayayım sadece buna... Hayat güzel-miş-miş :(


Bunlar böyle yaşanırken, İmamın Ordusu olanca sıcaklığıyla kavururken ortamı, sınavda yapılan sahtekarlıklar dökülüyor piyasaya. Ahmet konusunda tiraj hesabı yapan Cumhurbaşkanı kime destek olacağını çok iyi bildiğinden bu sefer hiç geciktirmeden "Ben ikna oldum şike yok." diyor. Ve ben çocuğumu bu adamların dünyasına büyütüyorum. Belki yarın o da sadece göz yummadığı için tutuklansın, eziyet görsün, eğitim hakkını haketmeyenlere kaptırsın diye. Bizzat gönderilenler dışında haber okumuyorum artık. Twitter'da, Facebook'ta  görmesem bir sürü şeyden haberim olmayacak. Kimi köşe yazarı geçinen asalakların yazdıklarına gözüm değse kusasım geliyor. Hayat güzel-miş-miş :(


Ve birileri şikeyle, torpille eğitim alırken, iş bulurken, varlık sahibi edilirken birileri ise onca eğitime, tecrübeye rağmen iş bulamıyor. Ki o birileri bir de kadınsa, çocuk doğurup çalışmaya epey ara vermişse hiç şansı olmuyor. Zaten bol bol öğütleniyor: 3 çocuk doğur, evinin kadını ol, haddini bil. İnsana tek çare kendi işini yapmayı bırakıyorlar. Zorluyorlar. Esnaflıktan zerre anlamayıp, memur zihniyette olsan bile sana tek yol gösteriyorlar. Onu denesen de başka bariyerler örecekler gerçi de baştan engelleyemiyorlar. En azından henüz. Onlar engellemese, paraydı, şartlardı bilmem ne başka bir sürü engel çıkıyor falan. Hayat güzel-miş-miş :(


Böyle gerim gerim gerilirken Aze'm kuzum, Çınar'ım dalım sımsıkı sarılmaya başlıyor. Dünyanın en işveli gülümsemesiyle birlikte çığlık atmaya başlıyor. O Yandan gülümsemesiyle diyor ki: "Hahayt bakın ben bağırmayı öğrendim ve üst kat komşusuna sesimi duyurabilecek kadar bağırabiliyorum.". İlk kez salıncağa, kaydırağa, bisiklete biniyor. Bir çiçeği ilk kez alıyor eline. Ne zaman müzik başlasa sallanarak şarkıya kendince eşlik etmeye başlıyor ve o görüntü dünyanın tüm sıkıntılarını unutturuyor. Hayat güzel-miş-miş :)


Oturduğumuz evi boşaltmamız gerekiyor. Taşınmak zaten boktan bir şey, bebek olunca tümden korkunç olur herhalde. Hele ki ev bulması??? Ev bulmak bir yandan heyecanlı bir işken diğer yandan çok korkunç. Heyecanlı kısmı internetten ev araması. Korkunç kısmı ise geriye kalan her yanı. Kafanızdaki kira miktarına ancak yerin altında küçücük yerler tutabileceğinizi farkettiğiniz an cehenneminiz başlıyor. Kısa süre sonra tüm ev aramalarında yaşanan algı sapıtması yaşamaya başlıyorsunuz. Örnek diyalog: 


Ev arayan zavallılar: Max. 5 liraya kadar şu şu koşullarda ev arıyoruz. 
1. Emlakçı: O paraya buralarda biraz zor. 8 liraya o koşullarda var göstereyim?
Ev arayan zavallılar: ee yok kalsın sağolun. 
2. Emlakçı: Aa o  paraya ev yok maalesef
Zavallılar kendi arasında: Max parayı  6 mı yapsak acep? 
3. Emlakçı: 6 liraya bir evim var. Zemin kat (emlakçı dilinde yerin altı demek genelde) 2 oda 1 geniş hol (1+1 demek bu emlakçı dilinde, kapıyı açtığında karşına çıkan 2 adım girişi hol diye yutturmaya çalışırlar)
Zavallılar: Hım yok sağolun madem. 


4. 5. 6. emlakçı derken bizim zavallılar akşam olduğunda "Ya aradığımız koşullarda 10'a ev bulursak tutalım bence?" kıvamına gelirler. 


Biz iki gün bu kıvama gelip, kıvamı geçip "Gideliiim buralardaaaan dayanamıyoruuuuum" şarkısına geçmişken sevgilim Nazan'ın, son hamlemizde, beklediğimizden çok daha iyi bir yerde güzel bir ev bulduk. Diyelim ki 8 liraya. İlk yola çıkışımızdaki 5 birimden yüksek ama gelinen 10 birimden düşük bir fiyata. Üstelik merkezinin merkezisi bir yerde. Ve fondan şarkı girer: Hayat güzel-miş-miş-miş :) Ev bulmamıza rağmen, bu hayat pahalılığı, bu hayat pahalılığında kazanılan paranın çoğunun barınmaya harcanması zorunluluğu çok korkunç olmaya devam ediyor. Hayat güzel-miş-miş :(


Tüm bunlar yaşanırken, biz rahat ev bakalım diye kaynana geliyor bize ve sanırım 8 ayın en şahane günlerini yaşıyorum ahaha, sabah çıkıyoruz evden Aze'yi bırakıp, akşam geliyoruz, çakallık yapıp içiyoruz, gece geliyoruz, kaynanacık tam 4 gün bir yandan Aze bakıp diğer yandan çamaşır yıkıyor, asıyor, kurutuyor, yemek yapıyor falan filan: hayat güzel-miş-miş-miş :) 


Hayat İstanbul'un havası gibi. Bir an soğuk bir an sıcak, bir an yağmur bir an kavurucu sıcak... Aze Çınar olunca yağmura şemsiyen sıcağa yelpazen olmuş oluyor. İçinden bir parça olunca yanında, bazen küçücük dert daha büyük gözüküyor bazen de tam tersi. 


hayat güzelmiş-miş
çiçek açarmış-mış
dünya dönermiş-miş
kuşlar uçarmış-mış
falan filan

hayat güzelmiş-miş
güneş doğarmış- mış
gemiler geçermiş-miş
yağmur yağarmış-mış

utanmadan


Hayat güzelmiş :):)
Hayat güzelmiş :(:(






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

6 Nisan 2011 Çarşamba

Hayat Güzel-miş-miş-miş

http://www.youtube.com/watch?v=RAjEr2FhmjQ
Bu şarkı eşliğinde yazıyorum, şarkı eşliğinde okunsa güzel olabilir. 
Ben bu şarkıyı iki ruh halinde de seviyorum. Üzgünken de iyi geliyor bana, mutluyken de. Mutluyken kendim söylüyorum içimden, normal hızının 3 katı hızda. Sözleri değiştiriyorum biraz ya da sadece nakaratı söylüyorum hızlıca. Son günlerde de iki şekilde de çok sık dinledim ve söyledim. Hayat her şeyden önce şaka gibi çünkü. İstabul'un havası gibi dakikası dakikası uymuyor. Sabah depresyondayken akşamına dünyanın en mutlu insanı gibi hissedebiliyor insan. 


Son günlerin en üzücü hadisesi Ahmet Şık ekseninde gelişen saçmalıklar silsilesi. Evet başlı başına Ahmet'in haksız mağduriyeti (haklı mağduriyet var mıdır ki kuzum?) yeterince üzücüyken, bununla beraber yaşanan, insanın zihnini donduran olaylar insanı yaşamdan soğutuyor. Bir insan sevdiklerinden mahrum kalmışken, dört duvar arasında tıkılıp kalmışken, kendi aklı paradan çalıştığı için, bir de sanki kitap pazarlama uzmanıymışcasına "Kitap satışlarını arttırdılar 10bin satacaktı şimdi bilmem kaç" satacak diyebiliyor vicdansızın teki. İki gün geçmeden paranın ne kadar umurunda olmadığının cevabı Ahmet'ten geliyor ve kitap bedava yayınlanıyor sanal alemde. Bu konuyla ilgili anlatılacaklar çok fazla da ben yine sinirlenip dalmayayım sadece buna... Hayat güzel-miş-miş :(


Bunlar böyle yaşanırken, İmamın Ordusu olanca sıcaklığıyla kavururken ortamı, sınavda yapılan sahtekarlıklar dökülüyor piyasaya. Ahmet konusunda tiraj hesabı yapan Cumhurbaşkanı kime destek olacağını çok iyi bildiğinden bu sefer hiç geciktirmeden "Ben ikna oldum şike yok." diyor. Ve ben çocuğumu bu adamların dünyasına büyütüyorum. Belki yarın o da sadece göz yummadığı için tutuklansın, eziyet görsün, eğitim hakkını haketmeyenlere kaptırsın diye. Bizzat gönderilenler dışında haber okumuyorum artık. Twitter'da, Facebook'ta  görmesem bir sürü şeyden haberim olmayacak. Kimi köşe yazarı geçinen asalakların yazdıklarına gözüm değse kusasım geliyor. Hayat güzel-miş-miş :(


Ve birileri şikeyle, torpille eğitim alırken, iş bulurken, varlık sahibi edilirken birileri ise onca eğitime, tecrübeye rağmen iş bulamıyor. Ki o birileri bir de kadınsa, çocuk doğurup çalışmaya epey ara vermişse hiç şansı olmuyor. Zaten bol bol öğütleniyor: 3 çocuk doğur, evinin kadını ol, haddini bil. İnsana tek çare kendi işini yapmayı bırakıyorlar. Zorluyorlar. Esnaflıktan zerre anlamayıp, memur zihniyette olsan bile sana tek yol gösteriyorlar. Onu denesen de başka bariyerler örecekler gerçi de baştan engelleyemiyorlar. En azından henüz. Onlar engellemese, paraydı, şartlardı bilmem ne başka bir sürü engel çıkıyor falan. Hayat güzel-miş-miş :(


Böyle gerim gerim gerilirken Aze'm kuzum, Çınar'ım dalım sımsıkı sarılmaya başlıyor. Dünyanın en işveli gülümsemesiyle birlikte çığlık atmaya başlıyor. O Yandan gülümsemesiyle diyor ki: "Hahayt bakın ben bağırmayı öğrendim ve üst kat komşusuna sesimi duyurabilecek kadar bağırabiliyorum.". İlk kez salıncağa, kaydırağa, bisiklete biniyor. Bir çiçeği ilk kez alıyor eline. Ne zaman müzik başlasa sallanarak şarkıya kendince eşlik etmeye başlıyor ve o görüntü dünyanın tüm sıkıntılarını unutturuyor. Hayat güzel-miş-miş :)


Oturduğumuz evi boşaltmamız gerekiyor. Taşınmak zaten boktan bir şey, bebek olunca tümden korkunç olur herhalde. Hele ki ev bulması??? Ev bulmak bir yandan heyecanlı bir işken diğer yandan çok korkunç. Heyecanlı kısmı internetten ev araması. Korkunç kısmı ise geriye kalan her yanı. Kafanızdaki kira miktarına ancak yerin altında küçücük yerler tutabileceğinizi farkettiğiniz an cehenneminiz başlıyor. Kısa süre sonra tüm ev aramalarında yaşanan algı sapıtması yaşamaya başlıyorsunuz. Örnek diyalog: 


Ev arayan zavallılar: Max. 5 liraya kadar şu şu koşullarda ev arıyoruz. 
1. Emlakçı: O paraya buralarda biraz zor. 8 liraya o koşullarda var göstereyim?
Ev arayan zavallılar: ee yok kalsın sağolun. 
2. Emlakçı: Aa o  paraya ev yok maalesef
Zavallılar kendi arasında: Max parayı  6 mı yapsak acep? 
3. Emlakçı: 6 liraya bir evim var. Zemin kat (emlakçı dilinde yerin altı demek genelde) 2 oda 1 geniş hol (1+1 demek bu emlakçı dilinde, kapıyı açtığında karşına çıkan 2 adım girişi hol diye yutturmaya çalışırlar)
Zavallılar: Hım yok sağolun madem. 


4. 5. 6. emlakçı derken bizim zavallılar akşam olduğunda "Ya aradığımız koşullarda 10'a ev bulursak tutalım bence?" kıvamına gelirler. 


Biz iki gün bu kıvama gelip, kıvamı geçip "Gideliiim buralardaaaan dayanamıyoruuuuum" şarkısına geçmişken sevgilim Nazan'ın, son hamlemizde, beklediğimizden çok daha iyi bir yerde güzel bir ev bulduk. Diyelim ki 8 liraya. İlk yola çıkışımızdaki 5 birimden yüksek ama gelinen 10 birimden düşük bir fiyata. Üstelik merkezinin merkezisi bir yerde. Ve fondan şarkı girer: Hayat güzel-miş-miş-miş :) Ev bulmamıza rağmen, bu hayat pahalılığı, bu hayat pahalılığında kazanılan paranın çoğunun barınmaya harcanması zorunluluğu çok korkunç olmaya devam ediyor. Hayat güzel-miş-miş :(


Tüm bunlar yaşanırken, biz rahat ev bakalım diye kaynana geliyor bize ve sanırım 8 ayın en şahane günlerini yaşıyorum ahaha, sabah çıkıyoruz evden Aze'yi bırakıp, akşam geliyoruz, çakallık yapıp içiyoruz, gece geliyoruz, kaynanacık tam 4 gün bir yandan Aze bakıp diğer yandan çamaşır yıkıyor, asıyor, kurutuyor, yemek yapıyor falan filan: hayat güzel-miş-miş-miş :) 


Hayat İstanbul'un havası gibi. Bir an soğuk bir an sıcak, bir an yağmur bir an kavurucu sıcak... Aze Çınar olunca yağmura şemsiyen sıcağa yelpazen olmuş oluyor. İçinden bir parça olunca yanında, bazen küçücük dert daha büyük gözüküyor bazen de tam tersi. 


hayat güzelmiş-miş
çiçek açarmış-mış
dünya dönermiş-miş
kuşlar uçarmış-mış
falan filan

hayat güzelmiş-miş
güneş doğarmış- mış
gemiler geçermiş-miş
yağmur yağarmış-mış

utanmadan


Hayat güzelmiş :):)
Hayat güzelmiş :(:(






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...