Lilypie Second Birthday tickers

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Çınar

Pek sevgili Kevser Ruhi teyzesinden Aze Çınar'a hediye;


"ezgi’nin çınar ağacı da bu gölün hemen yanındaydı. yaz tatilinin en güzel günleri küçük gölün yanındaki büyük çınar ağacının kovuğunda evcilik oynadığı günlerdi. ağacın gövdesi o kadar büyüktü ki beş altı çocuk el ele tutuşursa etrafını sarabiliyorlardı. dedesinin anlattıklarından biliyordu ezgi, çınar ağacı çok eski zamanlardan beri buradaydı. ağacın yaşı üç yüz belki dört yüzden bile büyüktü. çınara baktığında onun heybetli görüntüsünden ürküyor sonra “kim bilir neler gördün? neler yaşadın sen?” diye soruyordu ağaca. yaprakları el gibiydi. meyve vermiyordu ama kocaman dallarının oluşturduğu gölgeden herkes faydalanıyordu. dedesi ezgi’nin bu çınar ağacına olan ilgisini biliyor, ona zaman zaman ağaç hakkında açıklayıcı bilgiler veriyordu. bir gün “suyu çok sever bu ağaç, sulak yerlerde büyür. öyle hızlı büyür ki, hızına yetişmek mümkün olmaz” derdi örneğin. ezgi hayalinde küçücük bir dal iken sabahtan akşama, hızla büyüyen ağaç hayal eder, şaşırır kalırdı.
“canım hızla büyür dediysem, yıldırım hızıyla değil tabii” derdi dedesi. “başka ağaçlarla kıyaslama yaparsak çınar daha hızlı büyür.”
“asırlık ağaçtır bu, yıllardır ayaktadır. yıkılmaz. güçlüdür.”
ezgi tuhaf bir şekilde dedesini benzetirdi bu çınar ağacına. dedesi de sanki asırlardır yıkılmadan ayakta kalan bir insandı. çınarın dalları gibi kolları vardı. elleri çınar ağacının yapraklarına benziyordu. yoksa çınar ağacının yaprakları mı dedesinin ellerini andırıyordu? ağacı tam dedesine benzetirken dedesi döner şöyle derdi ezgi’ye: “çınar ağacı gibisin sen de. naz yapmıyorsun her koşula dayanıyorsun.” “nasıl ?” diye sorardı dedesine. “ben bir çocuğum bu ağaç senden bile ne kadar yaşlı!”
dedesi gülerdi: “çınar nazlanmayan ağaçtır demiştim ya. bu yüzden diyorum. yoksa sen olsan olsan küçücük bir fidan olabilirsin” der, bu defa köklerini anlatmaya başlardı. “çınarın kökleri çok derine inmez, yanlara doğru yayılır. bak görüyorsun ne kadar uzağa gitmiş bu senin çınar ağacının kökleri…” 
ezgi çınarın köklerine bakardı. toprağın üstünde yayılmış kökler sanki bıraksalar buradan kasabaya kadar gideceklerdi.
dedesi ezgi’ye ağacın özelliklerini anlatırken şunu da söylemişti:
“bu ağacı sen bana benzetiyorsun ben de sana.”
“daha çok sana benziyor; senin gibi koskocaman…”
“evet yavrucuğum yaşlı olması ile bana benziyor. kaprisli ve nazlı olmadığı için de sana benziyor.”





hem atalarına hem de kendi torunlarına sevgisi yeten bir insan olsun aze çınar.

sevgiler "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Çınar

Pek sevgili Kevser Ruhi teyzesinden Aze Çınar'a hediye;


"ezgi’nin çınar ağacı da bu gölün hemen yanındaydı. yaz tatilinin en güzel günleri küçük gölün yanındaki büyük çınar ağacının kovuğunda evcilik oynadığı günlerdi. ağacın gövdesi o kadar büyüktü ki beş altı çocuk el ele tutuşursa etrafını sarabiliyorlardı. dedesinin anlattıklarından biliyordu ezgi, çınar ağacı çok eski zamanlardan beri buradaydı. ağacın yaşı üç yüz belki dört yüzden bile büyüktü. çınara baktığında onun heybetli görüntüsünden ürküyor sonra “kim bilir neler gördün? neler yaşadın sen?” diye soruyordu ağaca. yaprakları el gibiydi. meyve vermiyordu ama kocaman dallarının oluşturduğu gölgeden herkes faydalanıyordu. dedesi ezgi’nin bu çınar ağacına olan ilgisini biliyor, ona zaman zaman ağaç hakkında açıklayıcı bilgiler veriyordu. bir gün “suyu çok sever bu ağaç, sulak yerlerde büyür. öyle hızlı büyür ki, hızına yetişmek mümkün olmaz” derdi örneğin. ezgi hayalinde küçücük bir dal iken sabahtan akşama, hızla büyüyen ağaç hayal eder, şaşırır kalırdı.
“canım hızla büyür dediysem, yıldırım hızıyla değil tabii” derdi dedesi. “başka ağaçlarla kıyaslama yaparsak çınar daha hızlı büyür.”
“asırlık ağaçtır bu, yıllardır ayaktadır. yıkılmaz. güçlüdür.”
ezgi tuhaf bir şekilde dedesini benzetirdi bu çınar ağacına. dedesi de sanki asırlardır yıkılmadan ayakta kalan bir insandı. çınarın dalları gibi kolları vardı. elleri çınar ağacının yapraklarına benziyordu. yoksa çınar ağacının yaprakları mı dedesinin ellerini andırıyordu? ağacı tam dedesine benzetirken dedesi döner şöyle derdi ezgi’ye: “çınar ağacı gibisin sen de. naz yapmıyorsun her koşula dayanıyorsun.” “nasıl ?” diye sorardı dedesine. “ben bir çocuğum bu ağaç senden bile ne kadar yaşlı!”
dedesi gülerdi: “çınar nazlanmayan ağaçtır demiştim ya. bu yüzden diyorum. yoksa sen olsan olsan küçücük bir fidan olabilirsin” der, bu defa köklerini anlatmaya başlardı. “çınarın kökleri çok derine inmez, yanlara doğru yayılır. bak görüyorsun ne kadar uzağa gitmiş bu senin çınar ağacının kökleri…” 
ezgi çınarın köklerine bakardı. toprağın üstünde yayılmış kökler sanki bıraksalar buradan kasabaya kadar gideceklerdi.
dedesi ezgi’ye ağacın özelliklerini anlatırken şunu da söylemişti:
“bu ağacı sen bana benzetiyorsun ben de sana.”
“daha çok sana benziyor; senin gibi koskocaman…”
“evet yavrucuğum yaşlı olması ile bana benziyor. kaprisli ve nazlı olmadığı için de sana benziyor.”





hem atalarına hem de kendi torunlarına sevgisi yeten bir insan olsun aze çınar.

sevgiler "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...